-
در پناه شیر کم ناید کباب ** روبها تو سوی جیفه کم شتاب
- Aslana sığınırsan kebabın azalmaz… Murdar ölü etine pek koşma!
-
تو دلا منظور حق آنگه شوی ** که چو جزوی سوی کل خود روی
- Gönül, sen bir cüz’e benzersin, küllüne varır, ulaşırsan Allah’a makbul olursun.
-
حق همیگوید نظرمان در دلست ** نیست بر صورت که آن آب و گلست
- Allah, “Biz gönle bakarız, su ve topraktan ibaret olan surete değil” diyor.
-
تو همیگویی مرا دل نیز هست ** دل فراز عرش باشد نه به پست 2245
- Sen dersin ki bizim gönlümüz var. Öyle ama gönül arşın yücesindedir, aşağılıklarda değil!
-
در گل تیره یقین هم آب هست ** لیک زان آبت نشاید آبدست
- Kara toprakta da su olur ama o suyla aptes alamazsın ki!
-
زانک گر آبست مغلوب گلست ** پس دل خود را مگو کین هم دلست
- O da sudur, sudur ama toprakla karışık… Gayri sakın gönlüne gönül deme.
-
آن دلی کز آسمانها برترست ** آن دل ابدال یا پیغامبرست
- Göklerden yüce olan gönül, ya Abdal’ın gönlüdür, ya da Peygamberin.
-
پاک گشته آن ز گل صافی شده ** در فزونی آمده وافی شده
- Su, topraktan arındı mı saf olur, artar, her işe yarar.
-
ترک گل کرده سوی بحر آمده ** رسته از زندان گل بحری شده 2250
- Su topraktan arınınca denize kavuşur; zindandan kurtulur, denize katık olur.
-
آب ما محبوس گل ماندست هین ** بحر رحمت جذب کن ما را ز طین
- Bizim suyumuza, dikkat et de bak, toprakta hapsedilmiş. Ey rahmet denizi, sen de çek bizi!
-
بحر گوید من ترا در خود کشم ** لیک میلافی که من آب خوشم
- Fakat deniz, “Ben, seni çekip duruyorum ama sen, ben iyi tatlı bir suyum demektesin.
-
لاف تو محروم میدارد ترا ** ترک آن پنداشت کن در من درآ
- Senin lâfın, seni mahrum ediyor. O zannı bırak da bana gel” demektedir.
-
آب گل خواهد که در دریا رود ** گل گرفته پای آب و میکشد
- Topraktaki su denize gitmek isterse de ayağını toprak tutmuştur, onu kendisine çekmektedir.
-
گر رهاند پای خود از دست گل ** گل بماند خشک و او شد مستقل 2255
- Ayağını toprağın elinden kurtarırsa toprak, kupkuru bir hale gelir, o da hür kalır, başına buyruk olur!
-
آن کشیدن چیست از گل آب را ** جذب تو نقل و شراب ناب را
- O toprağın suyu çekip mahvetmesi nedir? Senin halis şarapla mezeye düşkünlüğün!
-
همچنین هر شهوتی اندر جهان ** خواه مال و خواه جاه و خواه نان
- Böylece cihandaki her şehvet, ister mal olsun, ister mevki, ister ekmek…
-
هر یکی زینها ترا مستی کند ** چون نیابی آن خمارت میزند
- Bunların her biri seni sarhoş eder. Bunları bulmazsan başın ağrımaya başlar, sersemleşirsin.
-
این خمار غم دلیل آن شدست ** که بدان مفقود مستیات بدست
- Bu gam sersemliği, bulamadığın şeyin seni sarhoş ettiğine delâlet eder.
-
جز به اندازهی ضرورت زین مگیر ** تا نگردد غالب و بر تو امیر 2260
- Bunların ihtiyaçtan fazlasına meyletme de, sana galebe etmesin, sana bey olmasın!
-
سر کشیدی تو که من صاحبدلم ** حاجت غیری ندارم واصلم
- Sen, ben de gönül sahibiyim, başkasına ihtiyacım yok, Allah’a ulaştım diye baş çekersin ama,
-
آنچنانک آب در گل سر کشد ** که منم آب و چرا جویم مدد
- Bu halin, toprakla bulanık olan suyun, ben de suyum, neden başkasından yardım isteyecekmişim ki diye serkeşlik etmesine benzer.
-
دل تو این آلوده را پنداشتی ** لاجرم دل ز اهل دل برداشتی
- Bu bulaşık şeyi gönül sandın da gönlünü gönül sahiplerinden çektin.
-
خود روا داری که آن دل باشد این ** کو بود در عشق شیر و انگبین
- Süt, bal sevdasına düşen bu gönlün, gönül olmasını reva görür müsün, sen böyle.
-
لطف شیر و انگبین عکس دلست ** هر خوشی را آن خوش از دل حاصلست 2265
- Sütün, balın güzelliği, gönlün onlara aksiyle hâsıl olur. Her güzele güzellik gönülden gelir.
-
پس بود دل جوهر و عالم عرض ** سایهی دل چون بود دل را غرض
- Şu halde gönül cevherdir, âlem araz. Gönlün gölgesi, nasıl olur da gönle maksat olur?