English    Türkçe    فارسی   

3
2285-2309

  • گفت مانا این امام ما ز درد ** بوالفضولانه مناجاتی بکرد 2285
  • Birisi, “Her halde bu işe karışan biz değiliz. Galiba imamımız derde düştü, üzerine lazım olmayan bir işe karıştı, münacatta bulundu” diyor;
  • گفت آن دیگر که ای یار یقین ** مر مرا هم می‌نماید این چنین
  • Öbürü” Canım dostum, bana da öyle geliyor.
  • او فضولی بوده است از انقباض ** کرد بر مختار مطلق اعتراض
  • O bir boşboğazmış, canı sıkılınca Allah’ın dileğine itiraz etti galiba” diyordu.
  • چون نگه کردم سپس تا بنگرم ** که چه می‌گویند آن اهل کرم
  • Dekukî, şöyle anlatır: Sonra bakayım, o kerem sahipleri ne diyorlar? dedim.
  • یک ازیشان را ندیدم در مقام ** رفته بودند از مقام خود تمام
  • Bir de baktım ki hiçbiri yerinde yok, hepsi de gitmiş.
  • نه به چپ نه راست نه بالا نه زیر ** چشم تیز من نشد بر قوم چیر 2290
  • Ne solda adam var, ne sağda, ne yukarda kimse kalmış, ne aşağıda. Keskin gözüm, onların hiçbirini göremedi!
  • درها بودند گویی آب گشت ** نه نشان پا و نه گردی بدشت
  • Sanki inciymişler de erimişler, su olmuşlar. Ne ayak izleri kalmış, ne sahrada tozları var!
  • در قباب حق شدند آن دم همه ** در کدامین روضه رفتند آن رمه
  • Hepsi de Allah kubbelerine gizlenmişler. O cemaat, acaba hangi bahçeye gitti ki?
  • درتحیر ماندم کین قوم را ** چون بپوشانید حق بر چشم ما
  • Allah, bunları nasıl oldu da benim gözümden gizledi? Şaşırdım kaldım.
  • آنچنان پنهان شدند از چشم او ** مثل غوطه‌ی ماهیان در آب جو
  • Onlar, balıklar nasıl dereye dalar, kaybolursa Dekukî’nin gözünden öyle kayboldular. Öyle gizlendiler.
  • سالها درحسرت ایشان بماند ** عمرها در شوق ایشان اشک راند 2295
  • Yıllarca onların hasretiyle yandı, ömürlerce iştiyaklarından gözyaşı döktü.
  • تو بگویی مرد حق اندر نظر ** کی در آرد با خدا ذکر بشر
  • Ama sen dersin ki Allah eri Allah’a erişmişken nasıl olur da insanı anar?
  • خر ازین می‌خسپد اینجا ای فلان ** که بشر دیدی تو ایشان را نه جان
  • A adam, bu suale karşı ancak eşek kakılır kalır. Sen, onların can olduklarını görmedin, onları insan suretinde gördün.
  • کار ازین ویران شدست ای مرد خام ** که بشر دیدی مر ایشان را چو عام
  • Ey hamhalat, işte iş bu yüzden harap oldu ya… Onları, alelâde adamlara uydun da insan gördün!
  • تو همان دیدی که ابلیس لعین ** گفت من از آتشم آدم ز طین
  • İblis de “Ben ateşten yaratıldım, Âdem topraktan” dedi. İşte sen de onları, İblis’in Âdem’i gördüğü gibi gördün.
  • چشم ابلیسانه را یک دم ببند ** چند بینی صورت آخر چند چند 2300
  • O iblis gözünü bir an olsun yum; ne vakte kadar suret görüp duracaksın, ne vakte kadar, ne vakte kadar?
  • ای دقوقی با دو چشم همچو جو ** هین مبر اومید ایشان را بجو
  • Ey Dekukî, ırmak gibi yaşlar döken gözlerinle onları ara, gafil olma, ümidini kesme!
  • هین بجو که رکن دولت جستن است ** هر گشادی در دل اندر بستن است
  • Gafil olma, ara… Ara ki devlet, aramaktadır. Gönle gelen her ferah, bir sıkıntıya bağlıdır.
  • از همه کار جهان پرداخته ** کو و کو می‌گو بجان چون فاخته
  • Âlemin bütün işlerini bırak da canla başla üveyk kuşu gibi “kû, kû – nerede, nerede” de!
  • نیک بنگر اندرین ای محتجب ** که دعا را بست حق در استجب
  • Ey perde altında kalan iyi dikkat et, Allah “Dua edin, beni çağırın… Size icabet edeyim” dedi, icabetin şartı bile duadır.
  • هر که را دل پاک شد از اعتلال ** آن دعااش می‌رود تا ذوالجلال 2305
  • Kimin gönlü illetlerden arınmışsa onun duası ululuk sahibi Allah’a kadar varır, makbul olur.
  • باز شرح کردن حکایت آن طالب روزی حلال بی کسب و رنج در عهد داود علیه السلام و مستجاب شدن دعای او
  • Davud aleyhisselâm zamanında çalışmadan, eziyet çekmeden helâl rızık elde etmek isteyen kişi ve duasının kabul olması
  • یادم آمد آن حکایت کان فقیر ** روز و شب می‌کرد افغان و نفیر
  • Hatırıma yine o hikâye geldi. O yoksul adam, gece gündüz feryat etmekte,
  • وز خدا می‌خواست روزی حلال ** بی شکار و رنج و کسب و انتقال
  • Allah’tan eziyetsiz, zahmetsiz, çalışmadan kazanmadan helâl rızık istemekteydi.
  • پیش ازین گفتیم بعضی حال او ** لیک تعویق آمد و شد پنج‌تو
  • Bundan önce onun bazı hallerini söylemiştik. Fakat araya başka şeyler girdi, bu hikâye de öylece kaldı gitti.
  • هم بگوییمش کجا خواهد گریخت ** چون ز ابر فضل حق حکمت بریخت
  • Şimdi onun hali neye vardı; Allah’ın lütuf ve ihsan bulutundan hikmet yağmuru yağınca o yoksul ne oldu?