-
چون خدا پوشید بر تو ای جوان ** رو خمش کن حق ستاری بدان 2420
- Yiğit, mademki Allah, senin sırrını açmadı, onun bu sır örtücülüğüne şükret de sükût et” dedi.
-
گفت وا ویلی چه حکمست این چه داد ** از پی من شرع نو خواهی نهاد
- Öküz sahibi “Bu nasıl hüküm, bu ne biçim adalet? Benim için yeni bir şeriat mı kuracaksın.
-
رفته است آوازهی عدلت چنان ** که معطر شد زمین و آسمان
- Adalet âleme yayıldı; yer, gök, adaletinle güzel kokulara bürünmüş…
-
بر سگان کور این استم نرفت ** زین تعدی سنگ و که بشکافت تفت
- Kör köpekler bile bu sistem yapılmadı. Bu tecavüzden, bu cefadan hararetlendi de taş da yarıldı, dağ da!”
-
همچنین تشنیع میزد برملا ** کالصلا هنگام ظلمست الصلا
- Diyor, bu çeşit ağır sözler söylüyor, “Ey ahali, gelin de görün zulmü!” diye bağırıyordu.
-
حکم کردن داود بر صاحب گاو کی جمله مال خود را به وی ده
- Davud’un öküz sahibine “Bütün malını, mülkünü ona ver” demesi
-
بعد از آن داود گفتش کای عنود ** جمله مال خویش او را بخش زود 2425
- Davud, ondan sonra dedi ki. “A inatçı, bütün malını mülkünü hemencecik ona bağışla.
-
ورنه کارت سخت گردد گفتمت ** تا نگردد ظاهر از وی استمت
- Yoksa bak, sana söylüyorum, işin fena olur, yaptığın zulüm ve cefa meydana çıkar.”
-
خاک بر سر کرد و جامه بر درید ** که بهر دم میکنی ظلمی مزید
- Adam, bu söz üzerine başına topraklar serpip elbisesini yırtarak “Her an zulmünü artırıp durmaktasın” dedi.
-
یکدمی دیگر برین تشنیع راند ** باز داودش به پیش خویش خواند
- Yine bir müddet Davud’u kınamaya koyuldu, Davud, tekrar onu huzuruna çağırıp,
-
گفت چون بختت نبود ای بختکور ** ظلمت آمد اندک اندک در ظهور
- Dedi ki: “Ey bahtı körleşmiş herif, mademki talihin yok, gayri yavaş, yavaş karanlıklar basmaya başladı.
-
ریدهای آنگاه صدر و پیشگاه ** ای دریغ از چون تو خر خاشاک و کاه 2430
- Senin gibi bir eşeğe çerçöple saman bile yazık… Öyle olduğu halde sen yine başköşeyi gözetip duruyorsun ha!
-
رو که فرزندان تو با جفت تو ** بندگان او شدند افزون مگو
- Yürü çocukların da onun kulu, kölesidir, karın da! Artık fazla söylenme!”
-
سنگ بر سینه همیزد با دو دست ** میدوید از جهل خود بالا و پست
- Davacı iki eline taş almış, göğsünü dövmekte, bilgisizliğinden, bir aşağı, bir yukarı gidip gelmekteydi.
-
خلق هم اندر ملامت آمدند ** کز ضمیر کار او غافل بدند
- Halk da Davud’u kınamaya başladı. Davacının gönlünde ne var, bilmiyorlardı ki,
-
ظالم از مظلوم کی داند کسی ** کو بود سخرهی هوا همچون خسی
- Bir insan, saman çöpü gibi havaya kapılmış, maskara olmuşsa zalimi mazlumdan nasıl fark edebilir?
-
ظالم از مظلوم آنکس پی برد ** کو سر نفس ظلوم خود برد 2435
- Zalimi mazlumdan ayırt eden, zulümkâr nefsinin boynunu vurmuş kişidir.
-
ورنه آن ظالم که نفس است از درون ** خصم هر مظلوم باشد از جنون
- Yoksa içten içe nefse zebun olan kişi, deliliğinden mazlumlara düşman kesilir.
-
سگ هماره حمله بر مسکین کند ** تا تواند زخم بر مسکین زند
- Köpek, daima yoksula, âcize saldırır, fırsat bulursa ısırır da.
-
شرم شیران راست نه سگ را بدان ** که نگیرد صید از همسایگان
- Komşularından av kapmak aslanlara göre ayıptır, köpeklere değil,
-
عامهی مظلومکش ظالمپرست ** از کمین سگشان سوی داود جست
- Zalime tapan, mazlumu öldüren kişilerin hepsi de pusudan çıkarak köpekçesine saldırdılar.
-
روی در داود کردند آن فریق ** کای نبی مجتبی بر ما شفیق 2440
- Davud’a yüz tutup “Ey seçilmiş Peygamber, ey bize şefkatli zat,
-
این نشاید از تو کین ظلمیست فاش ** قهر کردی بیگناهی را بلاش
- Bu sana yakışmaz, çünkü apaçık bir zulüm bu. Bir suçsuzu, hiçbir kabahati yokken kahrettin” dediler.
-
عزم کردن داود علیه السلام به خواندن خلق بدان صحرا کی راز آشکارا کند و حجتها را همه قطع کند
- Davud Aleyhisselâm’ın, bu gizli şeyi meydana çıkarıp apaşikâr göstermek ve getirilen delilleri çürütmek üzere halkı ovaya çağırması
-
گفت ای یاران زمان آن رسید ** کان سر مکتوم او گردد پدید
- Davut dedi ki: “Dostlar, gayri o gizli şeyin meydana çıkması zamanı geldi.
-
جمله برخیزید تا بیرون رویم ** تا بر آن سر نهان واقف شویم
- Hepiniz kalkın da şehirden dışarıya çıkalım, o gizli sırrı öğrenelim.
-
در فلان صحرا درختی هست زفت ** شاخهااش انبه و بسیار و چفت
- Filân ovada büyük bir ağaç vardır, dalları gürdür, çoktur, birbirleriyle birleşmişlerdir.