English    Türkçe    فارسی   

3
2735-2759

  • مغز خر خوردیم تا ما چون شما ** پشه را داریم همراز هما 2735
  • Kafamızda eşek beyni mi var ki sizin gibi bir sineği hüma kuşuyla bir tutalım?
  • کو هما کو پشه کو گل کو خدا ** ز آفتاب چرخ چه بود ذره را
  • Hüma nerede, sinek nerede? Toprak nerede, Allah nerede? Gökteki güneşle zerrenin ne münasebeti var?
  • این چه نسبت این چه پیوندی بود ** تاکه در عقل و دماغی در رود
  • Bu münasebet, bu alâka, hiç akıllı adamın kabul edeceği şey mi?
  • حکایت خرگوشان کی خرگوشی راپیش پیل فرستادند کی بگو کی من رسول ماه آسمانم پیش تو کی ازین چشمه آب حذر کن چنانک در کتاب کلیله تمام گفته است
  • Tavşanların, “Ben ayın elçisiyim; ay, bu çeşmeden vazgeç diyor” demesi için bir tavşanı elçi olarak file göndermeleri – bu hikâyenin tamamı Kelile kitabında vardır -
  • این بدان ماند که خرگوشی بگفت ** من رسول ماهم و با ماه جفت
  • Bu, bir tavşanın “Ben ayın elçisiyim, onunla eşim” demesine benzer.
  • کز رمه‌ی پیلان بر آن چشمه‌ی زلال ** جمله نخجیران بدند اندر وبال
  • Bütün av hayvanları, fil sürüsünün yüzünden suyu güzel kaynağa gidemez olmuşlardı.
  • جمله محروم و ز خوف از چشمه دور ** حیله‌ای کردند چون کم بود زور 2740
  • Hepsi de korkularından oraya yanaşamıyorlardı. Güçleri, kuvvetleri yoktu, bir düzen düzdüler.
  • از سر که بانگ زد خرگوش زال ** سوی پیلان در شب غره‌ی هلال
  • Bir ihtiyar tavşan, ayın ilk gecesi dağın tepesine çıkıp bağırdı:
  • که بیا رابع عشر ای شاه‌پیل ** تا درون چشمه یابی این دلیل
  • Ey fil padişahı, ayın on dördüncü gecesi gel de kaynağa bak, sözümün doğruluğunu gör!
  • شاه‌پیلا من رسولم پیش بیست ** بر رسولان بند و زجر و خشم نیست
  • Ben elçiyim, elçiye zeval yok… Ona ne kızılır, sövülür, ne hapse atılır.
  • ماه می‌گوید که ای پیلان روید ** چشمه آن ماست زین یکسو شوید
  • Ay diyor ki: “Filler, buradan gidin, kaynak bizimdir, dağılın buradan!
  • ورنه منتان کور گردانم ستم ** گفتم از گردن برون انداختم 2745
  • Yoksa sizin gözünüzü kör ederim. Ben, onun sözünü söyledim, boynumdan vebali attım.
  • ترک این چشمه بگویید و روید ** تا ز زخم تیغ مه آمن شوید
  • Bu kaynağı bırakıp gidin de ayın kılıncından emin olun.
  • نک نشان آنست کاندر چشمه ماه ** مضطرب گردد ز پیل آب‌خواه
  • Sözümün doğruluğuna nişan de şu: Filler, su içmek için kaynağa geldiler mi ay harekete gelir.
  • آن فلان شب حاضر آ ای شاه‌پیل ** تا درون چشمه یابی زین دلیل
  • Fil padişahı, filân gece gel de kaynakta bu dediğimi gör!
  • چونک هفت و هشت از مه بگذرید ** شاه‌پیل آمد ز چشمه می‌چرید
  • Ayın yedisi, sekizi olunca fil padişahı su içmek için kaynağa geldi.
  • چونک زد خرطوم پیل آن شب درآب ** مضطرب شد آب ومه کرد اضطراب 2750
  • O gece vakti hortumunu suya salınca su harekete geldi, ay da hareket etti.
  • پیل باور کرد از وی آن خطاب ** چون درون چشمه مه کرد اضطراب
  • Fil, suyun içinde ayın titrediğini, harekete geldiğini görünce tavşanın sözüne inandı.
  • مانه زان پیلان گولیم ای گروه ** که اضطراب ماه آردمان شکوه
  • Fakat “Filler, biz o ahmak fillerden değiliz ki ayın hareketi bizi korkutsun” dedi.
  • انبیا گفتند آوه پند جان ** سخت‌تر کرد ای سفیهان بندتان
  • Peygamberlerse “Ah akılsız adamlar ah, size canla, başla verdiğimiz nasihatler, sizin bağınızı kuvvetlendirdi. Vah yazıklar olsun vah!” dediler.
  • جواب گفتن انبیا طعن ایشان را و مثل زدن ایشان را
  • Onların kınamasına Peygamberlerin cevap vermeleri ve misal getirmeleri
  • ای دریغا که دوا در رنجتان ** گشت زهر قهر جان آهنجتان
  • Ne yazık… Derdinize verilen ilâç, can alıca kahır zehir kesildi.
  • ظلمت افزود این چراغ آن چشم را ** چون خدا بگماشت پرده‌ی خشم را 2755
  • Bir göze Allah, hışım perdesini salınca mum bile aydınlatmaz, karanlığını çoğaltır.
  • چه رئیسی جست خواهیم از شما ** که ریاستمان فزونست از سما
  • Sizden ne reisliği arayacak, ne gibi bir ululuk isteyeceğiz? Bizim ululuğumuz göklerden bile üstün!
  • چه شرف یابد ز کشتی بحر در ** خاصه کشتیی ز سرگین گشته پر
  • İncilerle dolu olan deniz, gemiden ne şeref bulabilir? Hele o gemi, fışkıyla dolu olursa!
  • ای دریغ آن دیده‌ی کور و کبود ** آفتابی اندرو ذره نمود
  • Yazıklar olsun ki o bozarmış kör göze güneş bile bir zerre göründü.
  • ز آدمی که بود بی مثل و ندید ** دیده ابلیس جز طینی ندید
  • İblis’in gözü, eşsiz, örneksiz Âdem’i topraktan başka bir şey görmedi.