چونک زد خرطوم پیل آن شب درآب ** مضطرب شد آب ومه کرد اضطراب2750
O gece vakti hortumunu suya salınca su harekete geldi, ay da hareket etti.
پیل باور کرد از وی آن خطاب ** چون درون چشمه مه کرد اضطراب
Fil, suyun içinde ayın titrediğini, harekete geldiğini görünce tavşanın sözüne inandı.
مانه زان پیلان گولیم ای گروه ** که اضطراب ماه آردمان شکوه
Fakat “Filler, biz o ahmak fillerden değiliz ki ayın hareketi bizi korkutsun” dedi.
انبیا گفتند آوه پند جان ** سختتر کرد ای سفیهان بندتان
Peygamberlerse “Ah akılsız adamlar ah, size canla, başla verdiğimiz nasihatler, sizin bağınızı kuvvetlendirdi. Vah yazıklar olsun vah!” dediler.
جواب گفتن انبیا طعن ایشان را و مثل زدن ایشان را
Onların kınamasına Peygamberlerin cevap vermeleri ve misal getirmeleri
ای دریغا که دوا در رنجتان ** گشت زهر قهر جان آهنجتان
Ne yazık… Derdinize verilen ilâç, can alıca kahır zehir kesildi.
ظلمت افزود این چراغ آن چشم را ** چون خدا بگماشت پردهی خشم را2755
Bir göze Allah, hışım perdesini salınca mum bile aydınlatmaz, karanlığını çoğaltır.
چه رئیسی جست خواهیم از شما ** که ریاستمان فزونست از سما
Sizden ne reisliği arayacak, ne gibi bir ululuk isteyeceğiz? Bizim ululuğumuz göklerden bile üstün!
چه شرف یابد ز کشتی بحر در ** خاصه کشتیی ز سرگین گشته پر
İncilerle dolu olan deniz, gemiden ne şeref bulabilir? Hele o gemi, fışkıyla dolu olursa!
ای دریغ آن دیدهی کور و کبود ** آفتابی اندرو ذره نمود
Yazıklar olsun ki o bozarmış kör göze güneş bile bir zerre göründü.
ز آدمی که بود بی مثل و ندید ** دیده ابلیس جز طینی ندید
İblis’in gözü, eşsiz, örneksiz Âdem’i topraktan başka bir şey görmedi.
چشم دیوانه بهارش دی نمود ** زان طرف جنبید کو را خانه بود2760
O iblis’e lâyık göz, yurdu olan yerden baktı, kendisine lâyık görüşle gördü de sahibine Âdem’in baharını kış gösterdi.
ای بسا دولت که آید گاه گاه ** پیش بیدولت بگردد او ز راه
Nice devletler vardır ki bazen devletsiz kişiye isabet eder de mal olmaz, geri döner!
ای بسا معشوق کاید ناشناخت ** پیش بدبختی نداند عشق باخت
Nice sevgili vardır ki bir bahtsızın yanına gelir de o, sevgiliyi tanımaz, onunla aşk oyununu oynamaya girişmez.
این غلطده دیده را حرمان ماست ** وین مقلب قلب را س القضاست
Gözü yanıltan da bizim ezelî nasipsizliğimiz. Kalbi çeviren de kötü kaza ve kader!
چون بت سنگین شما را قبله شد ** لعنت و کوری شما را ظله شد
Taştan yontulup yapılan put, size kıble olduğundan lânetin, körlüğün gölgesine sığındınız, orada yurt edindiniz.
چون بشاید سنگتان انباز حق ** چون نشاید عقل و جان همراز حق2765
Zannınızca taştan yapılma putlarınız Allah’a eş oluyor da akılla, can nasıl Allah sırrına sahip olmuyor?
پشهی مرده هما را شد شریک ** چون نشاید زنده همراز ملیک
Demek ki bir ölü sinek Allah’a eş oluyor sizce… Peki, o halde diri olan insan neden o padişahlar padişahına sırdaş olmasın?
یا مگر مرده تراشیدهی شماست ** پشهی زنده تراشیدهی خداست
Yoksa ölü sineğe benzeyen put, sizin tarafınızdan yapıldığı için mi Allah’a eş olmaya lâyık? Diri insan, Allah mahlûku olduğundan mı Allah sırrın mahrem olamıyor?
عاشق خویشید و صنعتکرد خویش ** دم ماران را سر مارست کیش
Siz, kendinize, kendi sanatınıza âşıksınız. Yılanların kuyruklarına lâyık olan elbette yılanbaşıdır.
نه در آن دم دولتی و نعمتی ** نه در آن سر راحتی و لذتی
Ne o kuyrukta bir devlet, bir nimet vardır, ne o başta bir rahat, bir lezzet!
گرد سر گردان بود آن دم مار ** لایقاند و درخورند آن هر دو یار2770
Yılanın kuyruğu, başının etrafında dönüp dolaşır, kıvrılıp düzelir. Kuyruk ve baş… O iki dost birbirine tam lâyıktır, tam münasiptir!
آنچنان گوید حکیم غزنوی ** در الهینامه گر خوش بشنوی
İlahi nâmeyi bir güzelce dinlesen görürsün; Hâkim-i Gaznevî öyle der:
کم فضولی کن تو در حکم قدر ** درخور آمد شخص خر با گوش خر
Takdirin hükmüne itiraz edip de boş boğazlıkta bulunma. Tavşana tavşankulağı münasiptir.
شد مناسب عضوها و ابدانها ** شد مناسب وصفها با جانها
Uzuvlarla bedenler tam uygundur… Huylarla canlar, tam birbirine denktir.
وصف هر جانی تناسب باشدش ** بی گمان با جان که حق بتراشدش
Ruha münasip olan her vasfı, şüphe yok ki tam yerli yerinde, tam uygun olarak halk eden Allah’tır.