-
کردشان آنجا برهنه و زار و خوار ** سالها بگریست آدم زار زار
- Onları, oracıkta, çırılçıplak, ağlayıp inler bir halde hor hakir bırakıverdi. Âdem, yıllarca zarı zarı ağladı.
-
که ز اشک چشم او رویید نبت ** که چرا اندر جریدهی لاست ثبت
- Neden âsiler defterine kaydedildim diye öyle bir ağladı ki gözyaşlarının aktığı yerlerde nebatlar bitti!
-
تو قیاسی گیر طراریش را ** که چنان سرور کند زو ریش را 2855
- Bir bak da hilebazlığını anla… Öyle bir ulu bile, onun hilesi yüzünden saçını, saklını yoldu.
-
الحذر ای گلپرستان از شرش ** تیغ لا حولی زنید اندر سرش
- Ey balçığa tapanlar, onun şerrinden amanın aman… Onun kafasına “Lâ havle” kılıcını vurmaya bakın!
-
کو همیبیند شما را از کمین ** که شما او را نمیبینید هین
- Pusudan sizi görüp durur, fakat siz onu görmezsiniz, gaflet etmeyin sakın!
-
دایما صیاد ریزد دانهها ** دانه پیدا باشد و پنهان دغا
- Avcı, daima taneler saçar… Saçtığı taneler görünür de yapacağı kötülük görünmez.
-
هر کجا دانه بدیدی الحذر ** تا نبندد دام بر تو بال و پر
- Nerede tane görürsen sakın oradan. Sakın da tuzağa düşme, kolun, kanadın bağlanmasın!
-
زانک مرغی کو بترک دانه کرد ** دانه از صحرای بی تزویر خورد 2860
- Taneyi bırakan kuş, o hilesiz, düzensiz ovanın tanelerini yer, doyar.
-
هم بدان قانع شد و از دام جست ** هیچ دامی پر و بالش را نبست
- Ona kani olduğundan uzaktan kurtulur; hiçbir tuzağa düşmez; kolu kanadı bağlanmaz.
-
وخامت کار آن مرغ کی ترک حزم کرد از حرص و هوا
- Hırs yüzünden havasına uyan ve ihtiyatı bırakan kuşun akıbeti
-
باز مرغی فوق دیواری نشست ** دیده سوی دانه دامی ببست
- Bir kuş, bir duvarın üstüne kondu, tuzaktaki taneleri gördü.
-
یک نظر او سوی صحرا میکند ** یک نظر حرصش به دانه میکشد
- Bir ovaya bakıyordu, gönlü orasını çekmekteydi; bir de tanelere bakıyordu, hırsı kendisini oraya sürüklemekteydi.
-
این نظر با آن نظر چالیش کرد ** ناگهانی از خرد خالیش کرد
- Bu iki istek arasında çırpındı, durdu… Nihayet aklı başından gitti; tanelere tamah etti, uzağa düştü!
-
باز مرغی کان تردد را گذاشت ** زان نظر بر کند و بر صحرا گماشت 2865
- Başka bir kuş da bu tereddüdü bıraktı, tanelere meyletmedi, sahraya uçup gitti.
-
شاد پر و بال او بخا له ** تا امام جمله آزادان شد او
- Neşeli bir surette kol kanat açtı; ne mutlu ona! Bütün hürlerin ulusu, başı oldu.
-
هر که او را مقتدا سازد برست ** در مقام امن و آزادی نشست
- Onu kendisine baş yapan da kurtuldu, emniyet makamına ulaştı.
-
زانک شاه حازمان آمد دلش ** تا گلستان و چمن شد منزلش
- Çünkü bu kuşun gönlü, ihtiyata riayet edenlerin padişahı kesildi de konağı, güllükler, çimenlikler dolu!
-
حزم ازو راضی و او راضی ز حزم ** این چنین کن گر کنی تدبیر و عزم
- O ihtiyatından razı, ihtiyatı ondan memnun… İşte sen de tedbirde bulunacaksan böyle bir tedbirde bulun, bu işe sarılacaksan böyle bir işe sarıl!
-
بارها در دام حرص افتادهای ** حلق خود را در بریدن دادهای 2870
- Nice defalar hırs tuzağına düştün, boğazını kesilmeye teslim ettin!
-
بازت آن تواب لطف آزاد کرد ** توبه پذرفت و شما را شاد کرد
- Tövbeler kabul eden Allah, yine seni azat etti, tövbeni kabul ederek seni neşelendirdi.
-
گفت ان عدتم کذا عدنا کذا ** نحن زوجنا الفعال بالجزا
- “Tövbenizi bozar, kötülüğe başlarsanız biz de tekrar size azap ederiz. Biz yapılan işlere uygun karşılıkları çift ettik” dedi.
-
چونک جفتی را بر خود آورم ** آید آن را جفتش دوانه لاجرم
- Bir kadının kocasını yahut bir kocanın karısını alıp bir yere götürsen eşi de koşa koşa mutlaka onun yanına gelir.
-
جفت کردیم این عمل را با اثر ** چون رسد جفتی رسد جفتی دگر
- Bu yapılan işleri de eserleriyle çift yarattık… Bir amelde bulundun mu mutlaka eşi de zuhur eder.
-
چون رباید غارتی از جفت شوی ** جفت میآید پس او شویجوی 2875
- Birisi gelip bir karının kocasını esir ederek götürse karısı, kocasını araya araya çıkagelir.
-
بار دیگر سوی این دام آمدیت ** خاک اندر دیدهی توبه زدیت
- Sen de bir kere daha bu tuzağa geldin, bir kere daha tövbenin gözüne toprak serptin!
-
بازتان تواب بگشاد از گره ** گفت هین بگریز روی این سو منه
- Tövbeleri kabul eden, suçluları yargılayan Allah, tekrar o düğümü çözdü de “Kendine gel… Bu tarafa yüz tutma” dedi.