-
جفت کردیم این عمل را با اثر ** چون رسد جفتی رسد جفتی دگر
- Bu yapılan işleri de eserleriyle çift yarattık… Bir amelde bulundun mu mutlaka eşi de zuhur eder.
-
چون رباید غارتی از جفت شوی ** جفت میآید پس او شویجوی 2875
- Birisi gelip bir karının kocasını esir ederek götürse karısı, kocasını araya araya çıkagelir.
-
بار دیگر سوی این دام آمدیت ** خاک اندر دیدهی توبه زدیت
- Sen de bir kere daha bu tuzağa geldin, bir kere daha tövbenin gözüne toprak serptin!
-
بازتان تواب بگشاد از گره ** گفت هین بگریز روی این سو منه
- Tövbeleri kabul eden, suçluları yargılayan Allah, tekrar o düğümü çözdü de “Kendine gel… Bu tarafa yüz tutma” dedi.
-
باز چون پروانهی نسیان رسید ** جانتان را جانب آتش کشید
- Fakat tekrar unutkanlık pervanesi geldi, canınızı ateşe doğru sürükledi!
-
کم کن ای پروانه نسیان و شکی ** در پر سوزیده بنگر تو یکی
- Ey pervane, öyle çok unutkan olma, öyle pek şüpheye düşme… Yanan kanadına bak bir kere!
-
چون رهیدی شکر آن باشد که هیچ ** سوی آن دانه نداری پیچ پیچ 2880
- Ateşten kurtuldun mu bu kurtuluşun şükrü, bir daha tane olan yere hiç uğramamandır.
-
تا ترا چون شکر گویی بخشد او ** روزیی بی دام و بی خوف عدو
- Uğrama da şükrettikçe Allah sana tuzaksız, düşman korkusundan uzak bir nimet ihsan etsin.
-
شکر آن نعمت کهتان آزاد کرد ** نعمت حق را بباید یاد کرد
- Allah’ın sizi azat etmesine karşılık şükretmeniz, Allah nimetini anmanız gerek.
-
چند اندر رنجها و در بلا ** گفتی از دامم رها ده ای خدا
- Nice zahmetlere, nice belâlara düştün de “ Yarabbi, beni bu tuzaktan kurtar…
-
تا چنین خدمت کنم احسان کنم ** خاک اندر دیدهی شیطان زنم
- Sana itaat edeyim, ibadetlerde bulunayım, Şeytan’ın gözüne toprak serpeyim” dedi.
-
حکایت نذر کردن سگان هر زمستان کی این تابستان چون بیاید خانه سازیم از بهر زمستان را
- Köpeklerin, her kış mevsimi “Yaz gelince kışın barınmak için kendimize bir ev kuralım” diye ahdetmeleri
-
سگ زمستان جمع گردد استخوانش ** زخم سرما خرد گرداند چنانش 2885
- Kış geldi mi köpek ezilir, büzülür. Kışın soğuğu onu perişan bir hale kor.
-
کو بگوید کین قدر تن که منم ** خانهای از سنگ باید کردنم
- “Kışa dayanamıyorum sağ olursam taştan bir ev kurmam lazım.
-
چونک تابستان بیاید من بچنگ ** بهر سرما خانهای سازم ز سنگ
- Yaz gelince dişimle tırnağımla çalışıp çabalayayım, kışın barınmak için bir taş ev kurayım” der.
-
چونک تابستان بیاید از گشاد ** استخوانها پهن گردد پوست شاد
- Fakat yaz gelip de ısındı mı kellesi, kemiği yerine geldi mi, ilikleri, kemikleri kızışıp derisi gerildi mi,
-
گوید او چون زفت بیند خویش را ** در کدامین خانه گنجم ای کیا
- Kendisini koskocaman görür de “İyi ama ben hangi eve sığarım ki?” der.
-
زفت گردد پا کشد در سایهای ** کاهلی سیری غری خودرایهای 2890
- İrileşir, ayağını çeker… Tembel tembel, karnı tok sırtı pek, kendisine güvenmiş bir halde bir gölgeye çekilir.
-
گویدش دل خانهای ساز ای عمو ** گوید او در خانه کی گنجم بگو
- Gönlü “Bir ev kur” derse de o, “Söyle be yahu, ben nasıl olur da bir eve sığarım ki?” diye cevap verir.
-
استخوان حرص تو در وقت درد ** درهم آید خرد گردد در نورد
- Sen de bir belâya, bir musibete düştün mü büzülürsün, hırs kemiklerin bitişir; küçülür, kalırsın.
-
گویی از توبه بسازم خانهای ** در زمستان باشدم استانهای
- “Tövbeden bir ev kurayım, kışın o evceğizde barınayım” dersin.
-
چون بشد درد و شدت آن حرص زفت ** همچو سگ سودای خانه از تو رفت
- Fakat dertten kurtuldun da hırsın büyüdü mü köpek gibi ev sevdası geçer gider.
-
شکر نعمت خوشتر از نعمت بود ** شکرباره کی سوی نعمت رود 2895
- Nimete şükretmek, nimetten daha hoştur. Şükreden kişi, hiç şükretmeyi bırakır da nimet sevdasına düşer mi?
-
شکر جان نعمت و نعمت چو پوست ** ز آنک شکر آرد ترا تا کوی دوست
- Şükür, nimetin canıdır, nimetse deriye benzer. Çünkü seni sevgiliye kadar ulaştıran şükürdür.
-
نعمت آرد غفلت و شکر انتباه ** صید نعمت کن بدام شکر شاه
- Nimet, insana gaflet verir, şükürse uyandırır. Padişahın şükür tuzağıyla nimet avlamaya gör!
-
نعمت شکرت کند پرچشم و میر ** تا کنی صد نعمت ایثار فقیر
- Şükür nimeti, gözünü doyurur, seni bey yapar. Bu suretle de yoksullara yüzlerce nimet bağışlarsın.