-
ذوق جمعیت که بود و اتفاق ** شد ز فال زشتتان صد افتراق 2950
- Biz, birbirimizle uzlaşmış bir topluluk, sizin kötü haberlerinizle aramıza yüzlerce ayrılık düştü.
-
طوطی نقل شکر بودیم ما ** مرغ مرگاندیش گشتیم از شما
- Biz şekerler yiyen dudu kuşlarıydık… Sizin yüzünüzden ölümü düşünen baykuşlara döndük.
-
هر کجا افسانهی غمگستریست ** هر کجا آوازهی مستنکریست
- Nerede bir gam masalı varsa, nerede bir kötü, bir kabul edilmeyecek ses duyulursa…
-
هر کجا اندر جهان فال بذست ** هر کجا مسخی نکالی ماخذست
- Bu âlemde nerede bir kötüye yormak, nerede bir kötü surete dönmek, nerede bir azap varsa,
-
در مثال قصه و فال شماست ** در غمانگیزی شما را مشتهاست
- Hepsi sizin söylediğiniz sözlerde sizin getirdiğiniz misallerde, sizin yormanızda. Bütün hırsınız, zevkiniz, âlemi derde düşürmek” dediler.
-
باز جواب انبیا علیهم السلام
- Peygamberlerin cevapları
-
انبیا گفتند فال زشت و بد ** از میان جانتان دارد مدد 2955
- Peygamberler dediler ki: “Çirkin ve kötüye yormak, sizin ruhunuzdan meydana gelen bir şey. Bu kabahat biz de değil, sizde.
-
گر تو جایی خفته باشی با خطر ** اژدها در قصد تو از سوی سر
- Bir tehlikeli yerde uyusan, bir ejderha da başucundan sana doğru gelmeye başlasa,
-
مهربانی مر ترا آگاه کرد ** که بجه زود ار نه اژدرهات خورد
- Merhametli birisi “Çabuk kalk, yoksa ejderha yutacak” diye seni uyandırsa,
-
تو بگویی فال بد چون میزنی ** فال چه بر جه ببین در روشنی
- “Neye kötüye yoruyorsun” der misin? Ne yorması, kalk da aydınlık bir bak, gör!
-
از میان فال بد من خود ترا ** میرهانم میبرم سوی سرا
- Ben, seni kötü yorumdan kurtarıyor da devlet yurduna götürüyorum.
-
چون نبی آگه کنندهست از نهان ** کو بدید آنچ ندید اهل جهان 2960
- Çünkü peygamber, gizli şeyi bilip seni de o şeyden agâh eden adamdır. O, cihan halkının örmediği şeyleri görmüştür.
-
گر طبیبی گویدت غوره مخور ** که چنین رنجی بر آرد شور و شر
- Bir doktor sana “Koruk yeme, san şu çeşit kötü bir hastalık verir” dese,
-
تو بگویی فال بد چون میزنی ** پس تو ناصح را مثم میکنی
- “Neden kötüye yoruyorsun” der misin? Dersen öğütçüyü suçlu tutuyorsun demektir.
-
ور منجم گویدت کامروز هیچ ** آنچنان کاری مکن اندر پسیچ
- Müneccim “ Bugün sefere çıkma sakın” dese,
-
صد ره ار بینی دروغ اختری ** یک دوباره راست آید میخری
- Müneccimin yüz kere bile yalanını tutmuş olsan da bir iki kere sözü doğru çıksa yine sözüne uyarsın.
-
این نجوم ما نشد هرگز خلاف ** صحتش چون ماند از تو در غلاف 2965
- Bizim nücum bilgimize asla yanlış çıkmaz. Böyle olduğu halde nasıl oluyor da doğruluğuna inanmıyorsun, doğruluğu sence gizli, kapaklı kalıyor?
-
آن طبیب و آن منجم از گمان ** میکنند آگاه و ما خود از عیان
- O doktorla müneccim, sana verdikleri haberi zanla, şüpheyle veriyor. Hâlbuki biz açıkça görüyor, söylüyoruz.
-
دود میبینیم و آتش از کران ** حمله میآرد به سوی منکران
- Cehennemin dumanını, cehennemin ateşini, cehennemin münkirlere saldırdığını uzaktan görüyoruz.
-
تو همیگویی خمش کن زین مقال ** که زیان ماست قال شومفال
- Sense, sus yahu, bırak şu sözü; kötüye yormak, bize ziyan veriyor demektesin.
-
ای که نصح ناصحان را نشنوی ** فال بد با تست هر جا میروی
- Ey öğütçülerin öğüdünü dinlemeyen, kötü yoruş, nereye varırsan var, seninledir!
-
افعیی بر پشت تو بر میرود ** او ز بامی بیندش آگه کند 2970
- Âdeta ardından bir yılan gidiyor; birisi de damdan görüp haber veriyor.
-
گوییش خاموش غمگینم مکن ** گوید او خوش باش خود رفت آن سخن
- Ona sus, beni dertlendirme, bana keder verme diyorsun. Adamcağız, peki benden günah gitti diyor.
-
چون زند افعی دهان بر گردنت ** تلخ گردد جمله شادی جستنت
- Fakat yılan seni boynundan sokunca bütün neşen zehir kesilir de o adama,
-
پس بدو گویی همین بود ای فلان ** چون بندریدی گریبان در فغان
- “Be adam mademki iş böyleydi, neden yenini yakanı yırtarak feryat etmedin?
-
یا ز بالایم تو سنگی میزدی ** تا مرا آن جد نمودی و بدی
- Yahut yukardan tepeme bir taş atıp bana işin ciddiyetini, işin vehametini bildirmedin?” dersin.