- 
		    لایق این حضرت پاکی نهاید ** نیشکر پاکان شما خالینیید
 
		    - Bu tertemiz kapıya lâyık değilsiniz ki… Temiz kişiler, şeker kamışıdır, sizse bomboş birer kamıştan ibaretsiniz.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آن سگان را این خسان خاضع شوند ** شیر را عارست کو را بگروند
 
		    - O çeşit köpeklere elbette bu çeşit bayağılık adamlar hürmet ederler. Öyle adi kişiye hürmet etmek, öyle adi adama inanmak, aslana ardır.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گربه باشد شحنه هر موشخو ** موش که بود تا ز شیران ترسد او
 
		    - Fare huylulara kedi bey olur. Fare kim oluyor ki aslandan korksun?
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    خوف ایشان از کلاب حق بود ** خوفشان کی ز آفتاب حق بود
 
		    - Fare huyludur, Allah köpeklerinden korkarlar,
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   ربی الاعلاست ورد آن مهان ** رب ادنی درخور این ابلهان   3005
 
		    - Uluların virdi, (Rabbimiz yücelerin yücedir) sözüdür. Bu aptallara lâyık olan Rab ise kendisinde Allah kuvveti vehmeden dünya büyükleridir.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    موش کی ترسد ز شیران مصاف ** بلک آن آهوتگان مشکناف
 
		    - Fare, nasıl olurda savaş aslanlarından korkar. Onlardan korkanlar, misk ceylânlarıdır ancak.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    رو به پیش کاسهلیس ای دیگلیس ** توش خداوند و ولی نعمت نویس
 
		    - Yürü ey çömlek yalayıcı, kâse yalayıcının yanına git… Onu kendine Allah say, velinimet say!
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    بس کن ار شرحی بگویم دور دست ** خشم گیرد میر و هم داند که هست
 
		    - Kâfi yeter artık… Uzun uzadıya anlatmaya girişsem beyler, padişahlar, hem kızarlar, hem de anlattıklarımın kendilerinde olduğunu bilirler anlarlar.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    حاصل این آمد که بد کن ای کریم ** با لیمان تا نهد گردن لیم
 
		    - Hulâsa ey kerem sahibi, alçak nefse iyilik etme, kötü davran da alçaklarla beraber o da sana boyun eğsin, teslim olsun.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   با لیم نفس چون احسان کند ** چون لیمان نفس بد کفران کند   3010
 
		    - Alçak nefse ihsanda bulunursa alçaklar gibi nimeti inkâr eder, azgınlaşır.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    زین سبب بد که اهل محنت شاکرند ** اهل نعمت طاغیند و ماکرند
 
		    - İşte mihnette, meşakkatte bulunanların şükretmesi, nimet ve devlet sahiplerinin azgın ve hilebaz olmaları bu yüzdendir.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    هست طاغی بگلر زرینقبا ** هست شاکر خستهی صاحبعبا
 
		    - Altınlarla bezenmiş kaftanlara bürünen beyler, padişahlar azgın kişilerdir. Abaya sarınan yoksul yok mu? Şükreden odur işte.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    شکر کی روید ز املاک و نعم ** شکر میروید ز بلوی و سقم
 
		    - Mal, mülk, devlet ve nimet sahipleri hiç şükrederler mi? Şükür mihnetten ve meşakkatten biter, gelişir.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	       
		  
		  - 
		  قصه عشق صوفی بر سفرهی تهی
 
		  - Sofinin boş sofraya sevdalanması
 
	        
	      
	       
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    صوفیی بر میخ روزی سفره دید ** چرخ میزد جامهها را میدرید
 
		    - Bir sofi bir gün çiviye asılmış bir sofra gördü. Vecde geldi, dönmeye, oynamaya başladı, elbisesini yırtıyor.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   بانگ میزد نک نوای بینوا ** قحطها و دردها را نک دوا   3015
 
		    - İşte azıkların azığı... İşte kıtlıkların, dertlerin devası diye nâralar atıyordu.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چونک دود و شور او بسیار شد ** هر که صوفی بود با او یار شد
 
		    - Dumanı başından çıkıp neşesi, zevki arttıkça arttı… Sofilerde ona uydular, semâa başladılar.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    کخکخی و های و هویی میزدند ** تای چندی مست و بیخود میشدند
 
		    - Kih, kih gülmeye, hay huy etmeye koyuldular… Defalarca kendilerinden geçip kendilerine geldiler.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    بوالفضولی گفت صوفی را که چیست ** سفرهای آویخته وز نان تهیست
 
		    - Herzevekilin biri, sofiye “Çiviye asılı ve içinde ekmek olmayan bomboş sofra nedir ki seni bu derece zevke, vecde getiriyor?” dedi.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گفت رو رو نقش بیمعنیستی ** تو بجو هستی که عاشق نیستی
 
		    - Sofi dedi ki: “ Yürü git be… Sen manasız bir suretten ibaretsin… Sen varlık peşinde koş, âşık değilsin sen.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   عشق نان بی نان غذای عاشق است ** بند هستی نیست هر کو صادقست   3020
 
		    - Aşığın gıdası, ekmeksiz ekmeğe âşık olmaktır. Aşkında doğru olan kişi. Varlığa bağlanmaz.
 
		  
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    عاشقان را کار نبود با وجود ** عاشقان را هست بی سرمایه سود
 
		    - Âşıkların varlıkla işi yoktur… Âşıklar, kârı sermayesiz elde ederler.
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    بال نه و گرد عالم میپرند ** دست نه و گو ز میدان میبرند
 
		    - Kanatları yoktur, âlemin etrafında uçarlar… Elleri yoktur, topu meydandan kaparlar!
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آن فقیری کو ز معنی بوی یافت ** دست ببریده همی زنبیل بافت
 
		    - Mana kokusunu duyan o yoksul da eli kesik olduğu halde zembil örerdi ya!
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    عاشقان اندر عدم خیمه زدند ** چون عدم یکرنگ و نفس واحدند
 
		    - Âşıklar, yoklukta çadır kurarlar… Onlar, yokluk gibi bir renktedirler, bir tek ruhları vardır onların!
 
		  
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   شیرخواره کی شناسد ذوق لوت ** مر پری را بوی باشد لوت و پوت   3025
 
		    - Süt emen çocuk yemekten nasıl zevk alabilir? Perinin gıdası kokudan ibarettir.