-
خوف ایشان از کلاب حق بود ** خوفشان کی ز آفتاب حق بود
- Fare huyludur, Allah köpeklerinden korkarlar,
-
ربی الاعلاست ورد آن مهان ** رب ادنی درخور این ابلهان 3005
- Uluların virdi, (Rabbimiz yücelerin yücedir) sözüdür. Bu aptallara lâyık olan Rab ise kendisinde Allah kuvveti vehmeden dünya büyükleridir.
-
موش کی ترسد ز شیران مصاف ** بلک آن آهوتگان مشکناف
- Fare, nasıl olurda savaş aslanlarından korkar. Onlardan korkanlar, misk ceylânlarıdır ancak.
-
رو به پیش کاسهلیس ای دیگلیس ** توش خداوند و ولی نعمت نویس
- Yürü ey çömlek yalayıcı, kâse yalayıcının yanına git… Onu kendine Allah say, velinimet say!
-
بس کن ار شرحی بگویم دور دست ** خشم گیرد میر و هم داند که هست
- Kâfi yeter artık… Uzun uzadıya anlatmaya girişsem beyler, padişahlar, hem kızarlar, hem de anlattıklarımın kendilerinde olduğunu bilirler anlarlar.
-
حاصل این آمد که بد کن ای کریم ** با لیمان تا نهد گردن لیم
- Hulâsa ey kerem sahibi, alçak nefse iyilik etme, kötü davran da alçaklarla beraber o da sana boyun eğsin, teslim olsun.
-
با لیم نفس چون احسان کند ** چون لیمان نفس بد کفران کند 3010
- Alçak nefse ihsanda bulunursa alçaklar gibi nimeti inkâr eder, azgınlaşır.
-
زین سبب بد که اهل محنت شاکرند ** اهل نعمت طاغیند و ماکرند
- İşte mihnette, meşakkatte bulunanların şükretmesi, nimet ve devlet sahiplerinin azgın ve hilebaz olmaları bu yüzdendir.
-
هست طاغی بگلر زرینقبا ** هست شاکر خستهی صاحبعبا
- Altınlarla bezenmiş kaftanlara bürünen beyler, padişahlar azgın kişilerdir. Abaya sarınan yoksul yok mu? Şükreden odur işte.
-
شکر کی روید ز املاک و نعم ** شکر میروید ز بلوی و سقم
- Mal, mülk, devlet ve nimet sahipleri hiç şükrederler mi? Şükür mihnetten ve meşakkatten biter, gelişir.
-
قصه عشق صوفی بر سفرهی تهی
- Sofinin boş sofraya sevdalanması
-
صوفیی بر میخ روزی سفره دید ** چرخ میزد جامهها را میدرید
- Bir sofi bir gün çiviye asılmış bir sofra gördü. Vecde geldi, dönmeye, oynamaya başladı, elbisesini yırtıyor.
-
بانگ میزد نک نوای بینوا ** قحطها و دردها را نک دوا 3015
- İşte azıkların azığı... İşte kıtlıkların, dertlerin devası diye nâralar atıyordu.
-
چونک دود و شور او بسیار شد ** هر که صوفی بود با او یار شد
- Dumanı başından çıkıp neşesi, zevki arttıkça arttı… Sofilerde ona uydular, semâa başladılar.
-
کخکخی و های و هویی میزدند ** تای چندی مست و بیخود میشدند
- Kih, kih gülmeye, hay huy etmeye koyuldular… Defalarca kendilerinden geçip kendilerine geldiler.
-
بوالفضولی گفت صوفی را که چیست ** سفرهای آویخته وز نان تهیست
- Herzevekilin biri, sofiye “Çiviye asılı ve içinde ekmek olmayan bomboş sofra nedir ki seni bu derece zevke, vecde getiriyor?” dedi.
-
گفت رو رو نقش بیمعنیستی ** تو بجو هستی که عاشق نیستی
- Sofi dedi ki: “ Yürü git be… Sen manasız bir suretten ibaretsin… Sen varlık peşinde koş, âşık değilsin sen.
-
عشق نان بی نان غذای عاشق است ** بند هستی نیست هر کو صادقست 3020
- Aşığın gıdası, ekmeksiz ekmeğe âşık olmaktır. Aşkında doğru olan kişi. Varlığa bağlanmaz.
-
عاشقان را کار نبود با وجود ** عاشقان را هست بی سرمایه سود
- Âşıkların varlıkla işi yoktur… Âşıklar, kârı sermayesiz elde ederler.
-
بال نه و گرد عالم میپرند ** دست نه و گو ز میدان میبرند
- Kanatları yoktur, âlemin etrafında uçarlar… Elleri yoktur, topu meydandan kaparlar!
-
آن فقیری کو ز معنی بوی یافت ** دست ببریده همی زنبیل بافت
- Mana kokusunu duyan o yoksul da eli kesik olduğu halde zembil örerdi ya!
-
عاشقان اندر عدم خیمه زدند ** چون عدم یکرنگ و نفس واحدند
- Âşıklar, yoklukta çadır kurarlar… Onlar, yokluk gibi bir renktedirler, bir tek ruhları vardır onların!
-
شیرخواره کی شناسد ذوق لوت ** مر پری را بوی باشد لوت و پوت 3025
- Süt emen çocuk yemekten nasıl zevk alabilir? Perinin gıdası kokudan ibarettir.
-
آدمی کی بو برد از بوی او ** چونک خوی اوست ضد خوی او
- Fakat insanoğlu perinin kokusundan koku alabilir mi? Huyu, onun huyunun zıddıdır.
-
یابد از بو آن پری بویکش ** تو نیابی آن ز صد من لوت خوش
- Perinin az bir güzel kokudan aldığı zevki, sen yüz batman güzel yemekten bile alamazsın.
-
پیش قبطی خون بود آن آب نیل ** آب باشد پیش سبطی جمیل
- Nil ırmağının suyu Mısırlılara kan kesildiği halde İsrailoğulları’na sudur.