-
من چو آدم بودم اول حبس کرب ** پر شد اکنون نسل جانم شرق و غرب 3535
- Ben evvelce sıkıntılar içinde hapis olmuş adama benzerdim, şimdi ruhumun nesli doğuyu da kapladı, batıyı da.
-
من گدا بودم درین خانه چو چاه ** شاه گشتم قصر باید بهر شاه
- Bu kuyuya benzeyen evde bir yoksuldum, şimdi padişah oldum, padişaha bir köşk, bir saray lâzım!
-
قصرها خود مر شهان را مانسست ** مرده را خانه و مکان گوری بسست
- Padişahlar, köşklerde, saraylarda otururlar, ölüye yurt olarak bir mezar kâfi!
-
انبیا را تنگ آمد این جهان ** چون شهان رفتند اندر لامکان
- Peygamberlere bu dünya dar geldi de padişahlar gibi Lâmekân âlemine gittiler.
-
مردگان را این جهان بنمود فر ** ظاهرش زفت و به معنی تنگ بر
- Kalbi ölmüş kişilereyse bu dünya nurlu göründü. Görünüşü büyük, geniş… Fakat hakikatte dar!
-
گر نبودی تنگ این افغان ز چیست ** چون دو تا شد هر که در وی بیش زیست 3540
- Dar olmasaydı bu feryat neden? Baksana… Daha evvel doğup bu âleme gelenlerin hepsi iki büklüm oldu!
-
در زمان خواب چون آزاد شد ** زان مکان بنگر که جان چون شاد شد
- İnsan, uyku zamanında bak, nasıl azat olmakta… Ruh, o vardığı, ulaştığı mekândan nasıl neşelenmekte.
-
ظالم از ظلم طبیعت باز رست ** مرد زندانی ز فکر حبس جست
- Zalim, zulüm tabiatından kurtuluyor, zindandaki mahpus, hapse düştüğünü, hapiste bulunduğunu unutuyor.
-
این زمین و آسمان بس فراخ ** سخت تنگ آمد به هنگام مناخ
- Pek geniş olan bu yer, bu gök devenin çökeceği zaman pek daralmakta.
-
جسم بند آمد فراخ وسخت تنگ ** خندهی او گریه فخرش جمله ننگ
- Bu dünyanın genişliği, bir gözbağı… Oysaki pek dar. Gülmesi ağlamaktan ibaret, övünmesi ardan, ayıptan başka bir şey değil.
-
تشبیه دنیا کی بظاهر فراخست و بمعنی تنگ و تشبیه خواب کی خلاص است ازین تنگی
- Dünya, görünüşte geniş, hakikatte dardır, uyku da bu darlıktan kurtulmaya benzer
-
همچو گرمابه که تفسیده بود ** تنگ آیی جانت پخسیده شود 3545
- Hamam kızıştı, ısındı mı daralırsın, için sıkılır.
-
گرچه گرمابه عریضست و طویل ** زان تبش تنگ آیدت جان و کلیل
- Oysaki hamam geniştir, uzundur. O hararetten sana dar gelir, ruhun sıkılır, usanırsın.
-
تا برون نایی بنگشاید دلت ** پس چه سود آمد فراخی منزلت
- Dışarı çıkmadıkça gönlün açılmaz peki… Mekânın genişmiş ne fayda?
-
یا که کفش تنگ پوشی ای غوی ** در بیابان فراخی میروی
- Yahut da meselâ dar bir ayakkabı giyersin de geniş bir ovada yürürsün.
-
آن فراخی بیابان تنگ گشت ** بر تو زندان آمد آن صحرا و دشت
- Fakat o geniş ova, sana öyle daralır ki… o ova o sahra sana âdeta zindan kesilir.
-
هر که دید او مر ترا از دور گفت ** کو در آن صحرا چو لاله تر شکفت 3550
- Seni uzaktan gören ovada bir lâle gibi açılmış der.
-
او نداند که تو همچون ظالمان ** از برون در گلشنی جان در فغان
- Bilmez ki sen, zalimler gibi görünüşte gül bahçesindesin, fakat ruhun, feryat edip duruyor!
-
خواب تو آن کفش بیرون کردنست ** که زمانی جانت آزاد از تنست
- Uyuman, o dar ayakkabıyı çıkarmana benzer. Uykuda bir müddet ruhun, bedenden kurtulur.
-
اولیا را خواب ملکست ای فلان ** همچو آن اصحاب کهف اندر جهان
- Azizim, uyku, Allah velilerinin malı, mülküdür… Dünyadaki Eshabı Kehif gibi!
-
خواب میبینند و آنجا خواب نه ** در عدم در میروند و باب نه
- Uyumadıkları halde rüya görürler, görünürde bir kapı yoktur, yokluğa giderler!
-
خانهی تنگ و درون جان چنگلوک ** کرد ویران تا کند قصر ملوک 3555
- Ev dar. Ruh bu daracık evde eli, ayağı çarpılmış gibi iki büklüm. O evi, padişahların sarayları genişletmek, mamur bir hale koymak için yıkar.
-
چنگلوکم چون جنین اندر رحم ** نهمهه گشتم شد این نقلان مهم
- Ben de ana rahminde iki büklüm oldum. Dokuz ay doldu, artık buradan göçmem gerek!
-
گر نباشد درد زه بر مادرم ** من درین زندان میان آذرم
- Anamı doğum ağrısı tutmasa bu zindanda ateş içinde kalırım.
-
مادر طبعم ز درد مرگ خویش ** میکند ره تا رهد بره ز میش
- Bir anaya benzeyen tabiatın da kuzu, koyundan doğsun diye ağrıya düşüyor, bu ağrı, doğum yolunu açıyor.
-
تا چرد آن بره در صحرای سبز ** هین رحم بگشا که گشت این بره گبز
- Ey tabiat, rahmini aç… Kuzu büyüdü, çıksın da o yemyeşil ovada yayılsın, otlasın artık!