-
باد جانافزا وخم گردد وبا ** آتشی خاکستری گردد هبا
- Adamın canına can katan rüzgâr, ufunetli bir hale gelir, veba kesilir… Ateş kül haline gelir, savrulur!
-
باغ چون جنت شود دار المرض ** زرد و ریزان برگ او اندر حرض
- Cennet gibi olan bağlar, bahçeler sararır solar, yapraklar kurur, dökülür… Bir hastalık yurdu olur!
-
عقل دراک از فراق دوستان ** همچو تیرانداز اشکسته کمان
- Her şeyi anlayan akıl bile olsa dostların ayrılığıyla yayı kırılmış okçuya döner.
-
دوزخ از فرقت چنان سوزان شدست ** پیر از فرقت چنان لرزان شدست
- Cehennem bile ayrılık yüzünden, gençlik çağına hasret çeken ihtiyarın titrediği titrer, yandığı gibi yanar kavrulur.
-
گر بگویم از فراق چون شرار ** تا قیامت یک بود از صد هزار 3695
- Kıvılcım gibi insanı yakan, mahveden ayrılığı kıyamete kadar anlatsam yine yüz binde birini olsun anlatamam.
-
پس ز شرح سوز او کم زن نفس ** رب سلم رب سلم گوی و بس
- O halde onun yakıcılığını anlatmaya kalkışma sus, yarabbi, beni sen kurtar, sen kurtar da ancak.
-
هرچه از وی شاد گردی در جهان ** از فراق او بیندیش آن زمان
- Dünyada neyin visaliyle neşelenirsen o vuslat zamanında ondan ayrıldığını bir düşün hele!
-
زانچ گشتی شاد بس کس شاد شد ** آخر از وی جست و همچون باد شد
- Senin neşelendiğin şeyle çok kişiler neşelendi… Fakat sonunda sahibine vefa etmedi, yel gibi geçti gitti!
-
از تو هم بجهد تو دل بر وی منه ** پیش از آن کو بجهد از وی تو بجه
- Gönül, sana da vefa etmez, seni de terk edip gider. O senden vazgeçmeden sen ondan vazgeçmeye çalış.
-
پیدا شدن روح القدس بصورت آدمی بر مریم بوقت برهنگی و غسل کردن و پناه گرفتن بحق تعالی
- Ruhulkudüs’ün Meryem’e, Meryem çıplak bir halde yıkanırken bir insan şeklinde görünmesi, Meryem’in Ulu Allah’a sığınması
-
همچو مریم گوی پیش از فوت ملک ** نقش را کالعوذ بالرحمن منک 3700
- Fırsat elden çıkmadan Meryem gibi sen de surete “Senden Rahman’a sığınırım” de.
-
دید مریم صورتی بس جانفزا ** جانفزایی دلربایی در خلا
- Meryem yapayalnızken canlara can katan birisini gördü. Bu adam, öyle güzeldi ki gönülleri alıyordu.
-
پیش او بر رست از روی زمین ** چون مه وخورشید آن روح الامین
- Ruhulemin, onun gözünün ay gibi güneş gibi yerden doğuverdi.
-
از زمین بر رست خوبی بینقاب ** آنچنان کز شرق روید آفتاب
- Güneş, doğudan nasıl çıkarsa o da örtüsüz, nikâpsız Meryem’in önünde yerden doğdu.
-
لرزه بر اعضای مریم اوفتاد ** کو برهنه بود و ترسید از فساد
- Meryem çıplaktı, bir kötülük yapar diye korktu, eli ayağı titremeye başladı.
-
صورتی که یوسف ار دیدی عیان ** دست از حیرت بریدی چو زنان 3705
- Gördüğü adam öyle dilberdi ki Yusuf bile görse Yusuf’u gören kadınlar gibi şaşırıp kalır, ellerini doğrardı.
-
همچو گل پیشش برویید آن ز گل ** چون خیالی که بر آرد سر ز دل
- Gönülden baş gösterip çıkan bir hayal gibi o gül yüzlü, Meryem’in önünde topraktan bitivermişti.
-
گشت بیخود مریم و در بیخودی ** گفت بجهم در پناه ایزدی
- Meryem, kendisinden geçti ve bu dalgınlık âleminde, bu adamdan Allah’a sığınayım dedi.
-
زانک عادت کرده بود آن پاکجیب ** در هزیمت رخت بردن سوی غیب
- O yeni, yakası temiz kızın âdetiydi, bir şeyden ürktü mü pılısını pırtısını gayp âlemine çeker, Allah’a sığınırdı.
-
چون جهان را دید ملکی بیقرار ** حازمانه ساخت زان حضرت حصار
- Dünyanın kararsız bir âlem olduğunu görmüş, ihtiyata riayet ederek Allah’a sığınmayı âdet edinmişti.
-
تا به گاه مرگ حصنی باشدش ** که نیابد خصم راه مقصدش 3710
- Bu suretle de ölüm zamanına dek gideceği yolu düşmanın kesmemesini diler, Allah tapısının kendisine bir kale olmasını temin etmek isterdi.
-
از پناه حق حصاری به ندید ** یورتگه نزدیک آن دز برگزید
- Allah’a sığınmadan daha iyi bir kale görmemişti; bu yüzden de kale civarında yurt edinmişti.
-
چون بدید آن غمزههای عقلسوز ** که ازو میشد جگرها تیردوز
- Meryem o akılları yakan, ciğerleri okşayan bakışları gördü.
-
شاه و لشکر حلقه در گوشش شده ** خسروان هوش بیهوشش شده
- Padişahta o bakışlara kulağı küpeli bir köle olmuştu, asker de… O bakışlar, akıl padişahlarının akıllarını almış, onları divaneye döndürmüştü!
-
صد هزاران شاه مملوکش برق ** صد هزاران بدر را داده به دق
- O güzel gözler, yüz binlerce padişahı fermanlı köle yapmış, yüzbinlerce dolunayı hilâl haline getirmişti.
-
زهره نی مر زهره را تا دم زند ** عقل کلش چون ببیند کم زند 3715
- Zühre de bile ondan bahsetmeye kudret yoktu… Aklı kül bile onu görünce noksanlaşırdı.