لرزه بر اعضای مریم اوفتاد ** کو برهنه بود و ترسید از فساد
Meryem çıplaktı, bir kötülük yapar diye korktu, eli ayağı titremeye başladı.
صورتی که یوسف ار دیدی عیان ** دست از حیرت بریدی چو زنان3705
Gördüğü adam öyle dilberdi ki Yusuf bile görse Yusuf’u gören kadınlar gibi şaşırıp kalır, ellerini doğrardı.
همچو گل پیشش برویید آن ز گل ** چون خیالی که بر آرد سر ز دل
Gönülden baş gösterip çıkan bir hayal gibi o gül yüzlü, Meryem’in önünde topraktan bitivermişti.
گشت بیخود مریم و در بیخودی ** گفت بجهم در پناه ایزدی
Meryem, kendisinden geçti ve bu dalgınlık âleminde, bu adamdan Allah’a sığınayım dedi.
زانک عادت کرده بود آن پاکجیب ** در هزیمت رخت بردن سوی غیب
O yeni, yakası temiz kızın âdetiydi, bir şeyden ürktü mü pılısını pırtısını gayp âlemine çeker, Allah’a sığınırdı.
چون جهان را دید ملکی بیقرار ** حازمانه ساخت زان حضرت حصار
Dünyanın kararsız bir âlem olduğunu görmüş, ihtiyata riayet ederek Allah’a sığınmayı âdet edinmişti.
تا به گاه مرگ حصنی باشدش ** که نیابد خصم راه مقصدش3710
Bu suretle de ölüm zamanına dek gideceği yolu düşmanın kesmemesini diler, Allah tapısının kendisine bir kale olmasını temin etmek isterdi.
از پناه حق حصاری به ندید ** یورتگه نزدیک آن دز برگزید
Allah’a sığınmadan daha iyi bir kale görmemişti; bu yüzden de kale civarında yurt edinmişti.
چون بدید آن غمزههای عقلسوز ** که ازو میشد جگرها تیردوز
Meryem o akılları yakan, ciğerleri okşayan bakışları gördü.
شاه و لشکر حلقه در گوشش شده ** خسروان هوش بیهوشش شده
Padişahta o bakışlara kulağı küpeli bir köle olmuştu, asker de… O bakışlar, akıl padişahlarının akıllarını almış, onları divaneye döndürmüştü!
صد هزاران شاه مملوکش برق ** صد هزاران بدر را داده به دق
O güzel gözler, yüz binlerce padişahı fermanlı köle yapmış, yüzbinlerce dolunayı hilâl haline getirmişti.
زهره نی مر زهره را تا دم زند ** عقل کلش چون ببیند کم زند3715
Zühre de bile ondan bahsetmeye kudret yoktu… Aklı kül bile onu görünce noksanlaşırdı.
من چگویم که مرا در دوختهست ** دمگهم را دمگه او سوختهست
Ben ne söyleyebilirim, ağzı, ağzımı kapattı; söylemeye takatim kalmadı ki!
دود آن نارم دلیلم من برو ** دور از آن شه باطل ما عبروا
Ben, yalnız o ateşin bir dumanıyım ateşe delâlet etmekteyim. O padişahtan uzaktayken, onu görmeden hakkında ne söylenmişse hepsi de asılsız, hepsi de saçma!
خود نباشد آفتابی را دلیل ** جز که نور آفتاب مستطیل
Zaten güneşe, âlemi kaplayan nurundan başka bir delil olamaz ki.
سایه کی بود تا دلیل او بود ** این بستش کع ذلیل او بود
Gölgenin on delâlet etmesine imkân mı var? Gölge, onun yanında hor, hakir olup kalıyor ya… işte bu, kâfi ona!
این جلالت در دلالت صادقست ** جمله ادراکات پس او سابقست3720
Bu ululuk, ona tam doğru bir delil: bütün anlayışlar geridedir, o ilerde!
جمله ادراکات بر خرهای لنگ ** او سوار باد پران چون خدنگ
Bütün anlayışlar topal eşeklere binmiş… O, ok gibi uçup giden rüzgâra!
گر گریزد کس نیابد گرد شه ** ور گریزند او بگیرد پیش ره
Padişah kaçarsa tozunu bile kimse bulamaz… Onlar kaçarlarsa padişah, yolarını kesiverir!
جمله ادراکات را آرام نی ** وقت میدانست وقت جام نی
Âlemde bütün anlayışlar, durup dinlenmezler… Meydanda koşup yelme zamanıdır, oturup zevkle içkiye dalma zamanı değil!
آن یکی وهمی چو بازی میپرد ** وآن دگر چون تیر معبر میدرد
Birinin vehmi, bir doğan gibi uçup geçer, öbürünün vehmini mesafeleri delip geçen ok gibi uçar!
وان دگر چون کشتی با بادبان ** وآن دگر اندر تراجع هر زمان3725
Öbürünün ki yelken açmış gemi gibi gider… Bir başkasınınkiyse her an gerileyip durur!
چون شکاری مینمایدشان ز دور ** جمله حمله میفزایند آن طیور
Bütün bu vehimler, bütün bu anlayış kuşları, uzaktan bir av gördüler mi hep birden saldırırlar.
چونک ناپیدا شود حیران شوند ** همچو جغدان سوی هر ویران شوند
Av ortadan kayboldu mu şaşırırlar, baykuşlar gibi viranelere dalarlar!
منتظر چشمی به هم یک چشم باز ** تا که پیدا گردد آن صید به ناز
O av tekrar nazlana, nazlana salınsın, görünsün diye bir gözünü açıp bir tekini yumarak beklerler.