English    Türkçe    فارسی   

3
3822-3846

  • خشم شاه عشق بر جانش نشست ** بر عوانی و سیه‌روییش بست
  • Padişahın kızgınlığı ruhuna tesir etmiş, onu memurluğa, kara yüzlülüğe bağlamış.
  • می‌زند او را که هین او رابزن ** زان عوانان نهان افغان من
  • Hadi vur şu adamı diye onu dövüp duruyor! Benim feryadım, işte o gizli memurlardan!
  • هرکه بینی در زیانی می‌رود ** گرچه تنها با عوانی می‌رود
  • Kimi ziyanda görürsen bil ki görünüşte yapayalnız bile olsa hakikatte o ziyana bir memurla sürüklenir, gider.
  • گر ازو واقف بدی افغان زدی ** پیش آن سلطان سلطانان شدی 3825
  • Bu hali bilseydin feryat eder, o padişahlar padişahına sığınırdın.
  • ریختی بر سر به پیش شاه خاک ** تا امان دیدی ز دیو سهمناک
  • Padişahın huzurunda başına topraklar saçar da o korkunç Şeytan’dan kurtulurdun.
  • میر دیدی خویش را ای کم ز مور ** زان ندیدی آن موکل را تو کور
  • A karıncadan daha aşağı, daha kuvvetsiz ve ehemmiyetsiz adam, kendini bey görüyorsun ha… sen körsün de ondan başına dikilmiş olan o memuru görmüyorsun.
  • غره گشتی زین دروغین پر و بال ** پر و بالی کو کشد سوی وبال
  • Bu yalancı kanatlarla gururlandın ha... Adamı suça, ziyankârlığa çeken kol kanat, ama da kol kanattır ya!
  • پر سبک دارد ره بالا کند ** چون گل‌آلو شد گرانیها کند
  • Kanat dediğin adamı yücelere çeker… Topraklara bulandı mı da ağırlaşır, adam uçamaz gayrı!
  • لاابالی گفتن عاشق ناصح و عاذل را از سر عشق
  • Âşığın, aşk sırrını anlamayan öğütçüye ulu orta cevabı
  • گفت ای ناصح خمش کن چند چند ** پند کم ده زانک بس سختست بند 3830
  • Âşık dedi ki: “Ey öğütçü, sus… Niceye bir öğüt vereceksin, niceye bir? Vazgeç bu öğütten; bağ, pek kuvvetli.
  • سخت‌تر شد بند من از پند تو ** عشق را نشناخت دانشمند تو
  • Senin öğüdünden daha da kuvvetlendi. Senin âlimin aşk nedir, tanımadı ki!
  • آن طرف که عشق می‌افزود درد ** بوحنیفه و شافعی درسی نکرد
  • Bir yerde aşk fazlalaştı, derdi arttırdı mı orada ne Ebû Hanîfe bir ders verebilir, ne Şâfiî!”
  • تو مکن تهدید از کشتن که من ** تشنه‌ی زارم به خون خویشتن
  • Beni ölümle tehdit etme... Kendi kanıma susamış birisiyim ben zaten!
  • عاشقان را هر زمانی مردنیست ** مردن عشاق خود یک نوع نیست
  • Âşıklara her an bir ölüm var… Âşıkların ölümü bir çeşit değil!
  • او دو صد جان دارد از جان هدی ** وآن دوصد را می‌کند هر دم فدی 3835
  • Âşık, doğru yolun ruhunu bulmuş, o ruhla iki yüz cana sahip olmuştur da her an iki yüzünü de feda edip durmadadır.
  • هر یکی جان را ستاند ده بها ** از نبی خوان عشرة امثالها
  • Feda ettiği her cana karşılık da on tana ecir alır. Kur’an’dan “ Kim bir iyilik yaparsa on mislini bulur” ayetini okusan a!
  • گر بریزد خون من آن دوست‌رو ** پای‌کوبان جان برافشانم برو
  • O güzel yüzlü sevgili, kanımı dökerse neşeyle dönerek, zevkimden ayaklarımı yerlere vurarak canımı saçarım!
  • آزمودم مرگ من در زندگیست ** چون رهم زین زندگی پایندگیست
  • Ben sınadım, benim hayatım ölümümde. Bu hayattan kurtuldum mu ebediyete erişeceğim.
  • اقتلونی اقتلونی یا ثقات ** ان فی قتلی حیاتا فی حیات
  • Ey inanılacak, güvenilecek kişiler, beni öldürün, öldürülmemde hayat içinde hayat var.
  • یا منیر الخد یا روح البقا ** اجتذب روحی وجد لی باللقا 3840
  • Ey aydın yüzlü, ey daimî varlığın ruhu, ruhumu kendine çek, bana vuslatınla cömertlik et!
  • لی حبیب حبه یشوی الحشا ** لو یشا یمشی علی عینی مشی
  • Öyle bir sevgilim var ki sevgisi kalbimi yakıp kavurmada. Dilerse gözlerimin üstünde yürür!
  • پارسی گو گرچه تازی خوشترست ** عشق را خود صد زبان دیگرست
  • Arapça daha hoş ama Farsça söyle. Zaten aşkın bunlardan başka daha yüzlerce dili var ama
  • بوی آن دلبر چو پران می‌شود ** آن زبانها جمله حیران می‌شود
  • Sevgilisinin kokusu uçup geldi mi o dillerin hepsi de şaşırır, lâl olur kalır.
  • بس کنم دلبر در آمد در خطاب ** گوش شو والله اعلم بالصواب
  • Artık ben susayım, kâfi… Sevgili söylemeye başladı. Dinle, kulak kesil… Allah, doğruyu daha iyi bilir.
  • چونک عاشق توبه کرد اکنون بترس ** کو چو عیاران کند بر دار درس 3845
  • Âşık tövbe etti mi… işte o zaman kork. Çünkü âşık, ayyarlar gibi daracığında ders verir!
  • گرچه این عاشق بخارا می‌رود ** نه به درس و نه به استا می‌رود
  • Bu âşık, Buhara’ya gidiyor ama ders okumaya, üstada hizmet etmeye değil.