English    Türkçe    فارسی   

3
4163-4187

  • زان نجوشانم که مکروه منی ** بلک تا گیری تو ذوق و چاشنی
  • Seni sevmediğimden senden hoşlanmadığımdan kaynatmıyorum seni ki… Bir zevkle, bir çeşniye sahip ol da.
  • تا غذی گردی بیامیزی بجان ** بهرخواری نیستت این امتحان
  • Gıda haline gel, yen, cana karış diye kaynatıyorum. Bu imtihan, seni horlamak için değil!
  • آب می‌خوردی به بستان سبز و تر ** بهراین آتش بدست آن آب خور 4165
  • Bostanda sular içtin, yeşerdin, terü taze bir hale geldin ya… İşte o su içiş, bu ateşe düşmen içindi.
  • رحمتش سابق بدست از قهر زان ** تا ز رحمت گردد اهل امتحان
  • Allah’ın rahmeti, kahrından ileridir, kahrından fazladır ve ezelîdir. Bu yüzden de bir kimseyi belâlara uğratması, rahmetindendir.
  • رحمتش بر قهر از آن سابق شدست ** تا که سرمایه‌ی وجود آید بدست
  • Varlık sermayesi elde edilsin diye rahmeti, kahrından ileridir, üstündür.
  • زانک بی‌لذت نروید لحم و پوست ** چون نروید چه گدازد عشق دوست
  • Etle deri lezzetsiz meydana gelmez. Fakat onlar meydana gelmedikçe sevgilinin aşkı, onları nasıl eritebilir?
  • زان تقاضا گر بیاید قهرها ** تا کنی ایثار آن سرمایه را
  • İşte bu takdir neticesi olarak sen de kahırlara uğrarsan eseflenme… Bu kahırlar yüzünden elindeki sermayeyi sevgiliye bağışlarsın.
  • باز لطف آید برای عذر او ** که بکردی غسل و بر جستی ز جو 4170
  • Sonra bunun özrü olarak tekrar lütuf eder, yıkanıp arındın, dereden atladın, artık o mihnetler geçti der.
  • گوید ای نخود چریدی در بهار ** رنج مهمان تو شد نیکوش دار
  • Der ki: Ey nohut, baharın otladın, yeştin… Şimdi zahmet ve eziyet, sana konuk oldu, hoş tut da
  • تا که مهمان باز گردد شکر ساز ** پیش شه گوید ز ایثار تو باز
  • Konuk, şükürler ederek minnetler duyarak geri dönsün, padişaha gidip senin ikramını, ihsanını anlatsın.
  • تا به جای نعمتت منعم رسد ** جمله نعمتها برد بر تو حسد
  • İkram ettiğin şeylere karşılık olarak da sana o nimetleri veren gelsin… Bütün nimetler sana haset etsinler!
  • من خلیلم تو پسر پیش بچک ** سر بنه انی ارانی اذبحک
  • Ben Halil’im, sen de bıçağım önündeki oğlum… Başını koy, rüyada seni kestiğimi gördüm!
  • سر به پیش قهر نه دل بر قرار ** تا ببرم حلقت اسمعیل‌وار 4175
  • Gönlünü bozma, başını kahır önüne koy da İsmail gibi boğazını keseyim,
  • سر ببرم لیک این سر آن سریست ** کز بریده گشتن و مردن بریست
  • Başını kopartayım. Fakat bu baş, zahiri kesilmekten, koparılmaktan münezzeh olan baştır.
  • لیک مقصود ازل تسلیم تست ** ای مسلمان بایدت تسلیم جست
  • Ancak ezelî maksat, senin teslim olmandır. Ey Müslüman teslim olmayı araman, dinlemen gerek!
  • ای نخود می‌جوش اندر ابتلا ** تا نه هستی و نه خود ماند ترا
  • Ey nohut, belâlara düş, kayna, piş de ne varlığın kalsın, ne sen kal!
  • اندر آن بستان اگر خندیده‌ای ** تو گل بستان جان و دیده‌ای
  • O bostanda güldüyse can ve göz bostanının gülü olduğundan güldün.
  • گر جدا از باغ آب و گل شدی ** لقمه گشتی اندر احیا آمدی 4180
  • Su ve toprak bahçesinden ayrıldıysan lokma oldun, dirilerin vücuduna girdin.
  • شو غذی و قوت و اندیشه‌ها ** شیر بودی شیر شو در بیشه‌ها
  • Gıda ol, kuvvet ol, düşünce ol… Evvelce süttün, şimdi ormanlarda aslan kesil!
  • از صفاتش رسته‌ای والله نخست ** در صفاتش باز رو چالاک و چست
  • Vallahi sen, önce onun sıfatlarından ayrıldın da geldin. Tekrar çevikçe acele et, yine onun sıfatların ulaş!
  • ز ابر و خورشید و ز گردون آمدی ** پس شدی اوصاف و گردون بر شدی
  • Buluttan, güneşten, gökten geldin… Yine Allah sıfatları haline döndün mü göklere gidersin.
  • آمدی در صورت باران و تاب ** می‌روی اندر صفات مستطاب
  • Yağmur ve ışık suretinde geldin, Allah’ın tertemiz sıfatları suretine bürünüp gidiyorsun.
  • جزو شید و ابر و انجمها بدی ** نفس و فعل و قول و فکرتها شدی 4185
  • Güneşin, bulutun, yıldızın cüzüydün… Nefis, iş, söz ve düşünceler oldun.
  • هستی حیوان شد از مرگ نبات ** راست آمد اقتلونی یا ثقات
  • Nebatın ölümü, hayvanın varlığı oldu; bu suretle de “Ey güvendiğim, inandığım kişiler, beni öldürün” sözü doğru çıktı.
  • چون چنین بردیست ما را بعد مات ** راست آمد ان فی قتلی حیات
  • Mademki ölümden sonra bize böyle bir hayat var, “Şüphe yok ki ölümümde hayat vardır” sözü doğru.