پس شدند اشکستهاش آن صادقان ** لیک کو خود آن شکست عاشقان
Şu halde onun tarafından gönülleri kırılanlar, onun yolunda onun aşkında doğru olanlardır. Fakat nerede âşıkların gönül kırıklığı, nerede başkalarından gönül kırıklığı,
عاقلان اشکستهاش از اضطرار ** عاشقان اشکسته با صد اختیار4470
Akıllıların gönülleri, mecburî kırılır… Dilediklerini yapamazlar, meyus olurlar. Âşıklarda ise yüzlerce ihtiyar var, dilediklerini yüzlerce kere yapabilirler, öyle olduğu halde ona tabi olurlar, gönülleri bu yüzden kırılır; emellerine bu yüzden erişememişlerdir.
عاقلانش بندگان بندیاند ** عاشقانش شکری و قندیاند
Akılı başında olanlar, bağla bağlanmış kullardır, âşıklar ise hürdür, şekerlenmiş, ballanmış canlardır onlar!
نظرکردن پیغامبر علیه السلام به اسیران و تبسم کردن و گفتن کی عجبت من قوم یجرون الی الجنة بالسلاسل و الاغلال
Peygamber aleyhisselâm’ın esirlere bakıp gülerek “Şaşarım bu kavme ki onları cennete zincirlerle, bukağılarla sürüklüyorlar” demesi
دید پیغامبر یکی جوقی اسیر ** که همیبردند و ایشان در نفیر
Peygamber, bir bölük esir gördü. Onları çekip sürüklüyorlardı, hepsi de feryadü figan ediyordu.
دیدشان در بند آن آگاه شیر ** می نظر کردند در وی زیر زیر
O sırları bilen aslan, zincirlere vurulmuş olduklarını gördü, gizlice onlara bakmaya başladı.
تا همی خایید هر یک از غضب ** بر رسول صدق دندانها و لب4475
Her biri hiddetinden o Hak Peygambere dişlerini gıcırdatmakta, dudaklarını çiğnemekteydi.
زهره نه با آن غضب که دم زنند ** زانک در زنجیر قهر دهمنند
Fakat bu kadar kızgın oldukları halde ağız açmaya kudretleri yoktu… Hepsi de on batmanlık kahır zincirine vurulmuştu.
میکشاندشان موکل سوی شهر ** میبرد از کافرستانشان به قهر
Memur, onları şehre doğru çekmekte, küfür ülkesinden alıp kahırla sürüklemekteydi.
نه فدایی میستاند نه زری ** نه شفاعت میرسد از سروری
Ne yerlerine başkası kabul ediliyor, ne koyuverilmeleri için para alınıyor, ne de bir ulu kişi onlara şefaat ediyordu.
رحمت عالم همیگویند و او ** عالمی را میبرد حلق و گلو
Peygamber’e “Âlemlere rahmet” diyorlar ya… Öyle olduğu halde bütün bir âlemin boynunu, boğazını kesiyordu.
با هزار انکار میرفتند راه ** زیر لب طعنهزنان بر کار شاه4480
Onlar Peygamber’i binlerce defa inkâr ederek, ağızlarının içinden hareketini kınayarak gidiyorlardı.
چارهها کردیم و اینجا چاره نیست ** خود دل این مرد کم از خاره نیست
Diyorlardı ki: Nice çarelere başvurduk, çare olmadı. Zaten bu adamın yüreği taş gibi katı .
ما هزاران مرد شیر الپ ارسلان ** با دو سه عریان سست نیمجان
Biz, binlerce Alpaslan’ken iki üç çıplak ve yarı canlının elinde.
این چنین درماندهایم از کژرویست ** یا ز اخترهاست یا خود جادویست
Bu derece âciz kaldık… Uygunsuz hareketimizden mi, yıldızımızın düşüklüğünden mi… yoksa sihirden mi?
بخت ما را بر درید آن بخت او ** تخت ما شد سرنگون از تخت او
Bahtı, bahtımızı yırttı; tahtı, tahtımızı baş aşağı etti.
کار او از جادوی گر گشت زفت ** جادوی کردیم ما هم چون نرفت4485
İşi, sihirle yüceldi, büyüdüyse bir de sihir yaptık, neden tutmadı, neden tesir etmedi?
تفسیر این آیت کی ان تستفتحوا فقد جائکم الفتح ایهای طاعنان میگفتید کی از ما و محمد علیه السلام آنک حق است فتح و نصرتش ده و این بدان میگفتید تا گمان آید کی شما طالب حقاید بی غرض اکنون محمد را نصرت دادیم تا صاحب حق را ببینید
“Fetih istiyorsanız işte size Fetif ayetinin tefsiri… Ey kınayanlar, diyordunuz ki “Benimle Muhammed aleyhisselâm’dan hangimiz doğrucuysak Yarabbi, sen onu kazandır, ona yardım et!” Bu sözü, dinleyenler sizi doğruluk istiyorsunuz, bir gareziniz yok sansınlar diye söylemekteydiniz. Hak kimdedir, görün diye işte biz de şimdi Muhammed’e yardım ettik
از بتان و از خدا در خواستیم ** که بکن ما را اگر ناراستیم
Eğer dâvamız doğru değilse bizim kökümüzü sök diye putlara da dua ettik, Allah’a da.
آنک حق و راستست از ما و او ** نصرتش ده نصرت او را بجو
Hak kimdeyse, kim doğrucuysa ona yardım et, onun yardımında bulun, biz doğruysak bize, o doğruysa ona muin ol dedik.
این دعا بسیار کردیم و صلات ** پیش لات و پیش عزی و منات
Bu duada çok bulunduk, Lât, Uzzâ ve Menât’a nice secdeler ettik;
که اگر حقست او پیداش کن ** ور نباشد حق زبون ماش کن
Dedik ki: Eğer Muhammed haksa meydana çıkart, değilse onu bize zebun et.
چونک وا دیدیم او منصور بود ** ما همه ظلمت بدیم او نور بود4490
Şimdi onun Allah yardımına mazhar olduğunu gördük işte… Biz, umumiyetle zulmetmişiz, o nur!
این جواب ماست کانچ خواستید ** گشت پیدا که شما ناراستید
Bu, bize cevap: Dilediğiniz işte meydana çıktı, hanginizin doğru olduğu açığa vuruldu.”
باز این اندیشه را از فکر خویش ** کور میکردند و دفع از ذکر خویش
Sonra yine fikirlerindeki bu düşünceyi körletiyorlar, bu sözleri bırakarak diyorlardı ki:
کین تفکرمان هم از ادبار رست ** که صواب او شود در دل درست
“Bu düşüncemiz de işimizin tersine gitmesinden meydana geldi; gönlümüzde onun doğru olduğuna dair bir düşüncedir peydahlandı.