English    Türkçe    فارسی   

3
452-476

  • او شده تسلیم او ایوب‌وار ** که اسیرم هرچه می‌خواهی ببار
  • O, yine Eyyup gibi teslim olmuştur, ben bir esirim, ne dilersen yağdır demektedir.
  • ای که جزو این زمینی سر مکش ** چونک بینی حکم یزدان در مکش
  • Sen de bu yeryüzünün bir cüzünün, baş çekme. Allah hükmünü görünce isyan etme.
  • چون خلقناکم شنودی من تراب ** خاک باشی جست از تو رو متاب
  • “Sizi topraktan yarattık” sözünü duydun ya, demek ki senden toprak olmanı istiyor, yüz çevirme!
  • بین که اندر خاک تخمی کاشتم ** کرد خاکی و منش افراشتم 455
  • (Allah diyor ki:) “Toprağa nice tohum ektim. İnsan da toprağın bir tozundan ibaretti, onu ben yükselttim.
  • حمله‌ی دیگر تو خاکی پیشه گیر ** تا کنم بر جمله میرانت امیر
  • Yine bir hamle et de kendine topraklığı sıfat edin, alçal. Ben de seni bütün beylere emir yapayım.
  • آب از بالا به پستی در رود ** آنگه از پستی به بالا بر رود
  • Su, yukardan aşağıya, akar da sonra aşağıdan yukarıya akar.
  • گندم از بالا بزیر خاک شد ** بعد از آن او خوشه و چالاک شد
  • Buğday, yukarıdan aşağıya, yerin dibine gider de ondan sonra yerden baş çıkarıp yükselir.
  • دانه‌ی هر میوه آمد در زمین ** بعد از آن سرها بر آورد از دفین
  • Her meyvenin tohumu yerden biter de ondan sonra yerden baş verir.
  • اصل نعمتها ز گردون تا بخاک ** زیر آمد شد غذای جان پاک 460
  • Nimetlerin aslı felekten ta yere kadar umumiyetle aşağıya geldiler, alçaldılar da temiz cana gıda oldular.
  • از تواضع چون ز گردون شد بزیر ** گشت جزو آدمی حی دلیر
  • Tevazula felekten toprağa inince de diri ve yiğit adamın cüzü oldular.
  • پس صفات آدمی شد آن جماد ** بر فراز عرش پران گشت شاد
  • Bu suretle o cemad, insan sıfatlarını kazandı, arşın yücesine uçtu, neşelendi.
  • کز جهان زنده ز اول آمدیم ** باز از پستی سوی بالا شدیم
  • Önce diri âlemden geldik, sonra yine aşağılıktan yücelere çıktık.
  • جمله اجزا در تحرک در سکون ** ناطقان که انا الیه راجعون
  • Diyerek bütün cüzüler, hareket ve sükûn hâllerinde “ Biz, şüphe yok, yine gerisin geri Allah’ ya dönüyoruz“ derler.
  • ذکر و تسبیحات اجزای نهان ** غلغلی افکند اندر آسمان 465
  • Gizli cüzlerin zikir ve tespihleri, gökyüzüne bir gulguledir salar.
  • چون قضا آهنگ نارنجات کرد ** روستایی شهریی را مات کرد
  • Kaza, hileler düzmeye başladı mı köylü, şehirliyi matetti.
  • با هزاران حزم خواجه مات شد ** زان سفر در معرض آفات شد
  • Şehirli, binlerce rey ve tedbiri olduğu halde matoldu ve bu seferden afetlere uğradı.
  • اعتمادش بر ثبات خویش بود ** گرچه که بد نیم سیلش در ربود
  • Kendi sebatına itimadı vardı, bir dağdı ama yarım bir sel, onu kapıp götürdü.
  • چون قضا بیرون کند از چرخ سر ** عاقلان گردند جمله کور و کر
  • Kaza ve kader, felekten baş çıkardı mı akıllıların hepsi kör ve sağır olur…
  • ماهیان افتند از دریا برون ** دام گیرد مرغ پران را زبون 470
  • Balıklar, kendilerini denizden dışarıya atarlar. Tuzak, uçan kuşu zebun eder.
  • تا پری و دیو در شیشه شود ** بلک هاروتی به بابل در رود
  • Peri ve şeytan, şişe içine girer. Hattâ Bâbil Harut’unu bile kaza ve kader kapar, avlar.
  • جز کسی کاندر قضا اندر گریخت ** خون او را هیچ تربیعی نریخت
  • Ancak kaza ve kaderden yine kaza ve kadere kaçan kişi kurtulur. Hiçbir tedbir onun kanını dökemez.
  • غیر آن که در گریزی در قضا ** هیچ حیله ندهدت از وی رها
  • Allah’ın kaza ve kaderinden yine Allah’ın kaza ve kaderine kaçan, kişiden başka hiçbir kimseyi, hiçbir hile, kaza ve kaderden kurtaramaz.
  • قصه‌ی اهل ضروان و حیلت کردن ایشان تا بی زحمت درویشان باغها را قطاف کنند
  • Darvan’lılar ve onların yoksullara bir şey vermeden bahçelerden meyva devşirmek için hileye sapmaları
  • قصه‌ی اصحاب ضروان خوانده‌ای ** پس چرا در حیله‌جویی مانده‌ای
  • Darvan’lıların hikâyesini okumadın mı? Okuduysan niçin hileye sapmakta ısrar edip duruyorsun?
  • حیله می‌کردند کزدم‌نیش چند ** که برند از روزی درویش چند 475
  • Birkaç akrep iğneli kişi, birkaç yoksulun rızkını çarpmak için hileye, düzene giriştiler.
  • شب همه شب می‌سگالیدند مکر ** روی در رو کرده چندین عمرو و بکر
  • Gece vakti, sabaha kadar birkaç, Amır’la Bekir, yüz yüze verip hile düşündüler.