English    Türkçe    فارسی   

3
4564-4588

  • غالبی بر خواجه دام او شود ** تا رسد والی و بستاند قود
  • Ev sahibine üstün oluşu, hırsıza bir tuzaktır... Bu suretle vali gelir, hırsızı kısas eder.
  • ای که تو بر خلق چیره گشته‌ای ** در نبرد و غالبی آغشته‌ای 4565
  • Sen halka galip geldin, savaşta üst oldun ama,
  • آن به قاصد منهزم کردستشان ** تا ترا در حلقه می‌آرد کشان
  • Allah, seni çeke çeke zincire vurmak için onları mahsustan mağlûp etmiştir.
  • هین عنان در کش پی این منهزم ** در مران تا تو نگردی منخزم
  • Kendine gel de mağlûp olanın ardını bırak, dizginini kas, pek at sürme… Ezilir, paralanırsın sonra!
  • چون کشانیدت بدین شیوه به دام ** حمله بینی بعد از آن اندر زحام
  • Seni bu suretle tuzağa düşürdü mü ondan sonra o kalabalığın saldırışını görürsün sen.
  • عقل ازین غالب شدن کی گشت شاد ** چون درین غالب شدن دید او فساد
  • Akıl, bu üstünlükte bozgunluğu görürken nasıl olur da sevinir?
  • تیزچشم آمد خرد بینای پیش ** که خدایش سرمه کرد از کحل خویش 4570
  • İleriyi gören akıl gözü keskindir. Allah, o gözü kendi sürmesiyle sürmelemiştir.
  • گفت پیغامبر که هستند از فنون ** اهل جنت در خصومتها زبون
  • Peygamber, “Cennet ehli olanlar, bazı şeyler yüzünden savaşlarda, düşmanlıklarda mağlup ve zebun olurlar” dedi.
  • از کمال حزم و س الظن خویش ** نه ز نقص و بد دلی و ضعف کیش
  • Bu alt oluş, bu zebunluk; noksan yüzünden, gönüllerinin kötülüğünden yahut da din zayıflığından değil, son derecede ihtiyata riayet ettiklerinden, düşüncelerine inanmadıklarındandır.
  • در فره دادن شنیده در کمون ** حکمت لولا رجال مومنون
  • Peygamber, Hudeybiye’de kâfirlere üstün gelmişken gizlice “İman etmiş erler olmasaydı” hikmetini işitti.
  • دست‌کوتاهی ز کفار لعین ** فرض شد بهر خلاص مومنین
  • Müminlerin halâs olması için melûn kâfirlerden el çekmek farz oldu.
  • قصه‌ی عهد حدیبیه بخوان ** کف ایدیکم تمامت زان بدان 4575
  • Hudeybiye ahdi nasıl oldu, oku da “Allah, kâfirlerin ellerini çekti, size dokunamadılar” ne demektir tamamıyla anla!
  • نیز اندر غالبی هم خویش را ** دید او مغلوب دام کبریا
  • Peygamber galip gelmişken bile kendisini Allah tuzağında mağlup olmuş gördü de
  • زان نمی‌خندم من از زنجیرتان ** که بکردم ناگهان شبگیرتان
  • “Ben sizi ansızın bastırdım, zincirlere vurdum diye gülmüyorum.
  • زان همی‌خندم که با زنجیر و غل ** می‌کشمتان سوی سروستان و گل
  • Sizi zincirlerle, bukağılarla selviliklere, güllük, gülistanlıklara çekiyorum da ona gülüyorum.
  • ای عجب کز آتش بی‌زینهار ** بسته می‌آریمتان تا سبزه‌زار
  • Ne şaşılacak şey… Sizi zincirlere vurup amansız ateşten çayırlıklara, çimenliklere götürüyorum.
  • از سوی دوزخ به زنجیر گران ** می‌کشمتان تا بهشت جاودان 4580
  • Cehennemden ağır zincirlerle ta ebedî cennete kadar sürükleyip götürüyorum, dedi.
  • هر مقلد را درین ره نیک و بد ** همچنان بسته به حضرت می‌کشد
  • İyi, kötü: Bu yolda her mukallidi de böylece bağlı olarak Allah kapısına çekerler.
  • جمله در زنجیر بیم و ابتلا ** می‌روند این ره بغیر اولیا
  • Velilerden başka herkes, bu yolu korku ve belâ zinciriyle aşar.
  • می‌کشند این راه را بیگاروار ** جز کسانی واقف از اسرار کار
  • eksik
  • جهد کن تا نور تو رخشان شود ** تا سلوک و خدمتت آسان شود
  • Gayret et de nurun parlasın, aydın olsun… sülûkun, hizmetin kolaylaşsın.
  • کودکان را می‌بری مکتب به زور ** زانک هستند از فواید چشم‌کور 4585
  • Çocukları da zorla mektebe götürürsün ya… Çünkü onların gözleri kördür, faydalarını görmezler.
  • چون شود واقف به مکتب می‌دود ** جانش از رفتن شکفته می‌شود
  • Ama mektebin faydasını anladılar mı koşa koşa giderler, içleri açılır, neşe duyarlar.
  • می‌رود کودک به مکتب پیچ پیچ ** چون ندید از مزد کار خویش هیچ
  • Çocuk mektebe kıvrana, kıvrana gider. Çalışmasına karşılık hiçbir şey görmemiştir ki!
  • چون کند در کیسه دانگی دست‌مزد ** آنگهان بی‌خواب گردد شب چو دزد
  • Fakat kesesine birkaç para gündelik kondu mu geceyi hırsız gibi uykusuz geçirir.