English    Türkçe    فارسی   

3
4585-4609

  • کودکان را می‌بری مکتب به زور ** زانک هستند از فواید چشم‌کور 4585
  • Çocukları da zorla mektebe götürürsün ya… Çünkü onların gözleri kördür, faydalarını görmezler.
  • چون شود واقف به مکتب می‌دود ** جانش از رفتن شکفته می‌شود
  • Ama mektebin faydasını anladılar mı koşa koşa giderler, içleri açılır, neşe duyarlar.
  • می‌رود کودک به مکتب پیچ پیچ ** چون ندید از مزد کار خویش هیچ
  • Çocuk mektebe kıvrana, kıvrana gider. Çalışmasına karşılık hiçbir şey görmemiştir ki!
  • چون کند در کیسه دانگی دست‌مزد ** آنگهان بی‌خواب گردد شب چو دزد
  • Fakat kesesine birkaç para gündelik kondu mu geceyi hırsız gibi uykusuz geçirir.
  • جهد کن تا مزد طاعت در رسد ** بر مطیعان آنگهت آید حسد
  • Gayret et de ibadetinin karşılığı gelsin… Bak o zaman ibadet edenlere nasıl haset edersin.
  • ائتیا کرها مقلد گشته را ** ائتیا طوعا صفا بسرشته را 4590
  • Mukallitlere “Zorla gelin”, yaradılışı temiz kişilere de “İsteyerek gelin” denmiştir.
  • این محب حق ز بهر علتی ** و آن دگر را بی غرض خود خلتی
  • Bu, Allah’ı bir maksat için sever, öbürünün dostluğunda hiçbir garez, hiçbir maksat yoktur.
  • این محب دایه لیک از بهر شیر ** و آن دگر دل داده بهر این ستیر
  • Bu, dadısını sever ama süt için sever. Öbürünü ancak onu âşık olduğundan, o görünmeyen güzele gönül verdiğinden sever.
  • طفل را از حسن او آگاه نه ** غیر شیر او را ازو دلخواه نه
  • Çocuk, dadının güzelliğini anlamaz ki… Onda sütten başka bir istek yoktur.
  • و آن دگر خود عاشق دایه بود ** بی غرض در عشق یک‌رایه بود
  • Öbürüyse zaten dadıya âşıktır... Bu sevgide muradı, maksadı ancak ona ulaşmaktır.
  • پس محب حق باومید و بترس ** دفتر تقلید می‌خواند بدرس 4595
  • Şu halde Allah’tan bir şey umarak, Allah’tan korkarak sevenler, taklit defterinden ders okumaktadırlar.
  • و آن محب حق ز بهر حق کجاست ** که ز اغراض و ز علتها جداست
  • Nerede Hakk’ı ancak hak için seven, garezlerden, maksatlardan ayrılmış âşık?
  • گر چنین و گر چنان چون طالبست ** جذب حق او را سوی حق جاذبست
  • Fakat ister öyle sevsin, ister böyle… Mademki Allah’ı diliyor, onu Hakk’a çeken yine Hakk’tır.
  • گر محب حق بود لغیره ** کی ینال دائما من خیره
  • Daima Allah’ın hayrına nail olayım diye Allah’ı seven de,
  • یا محب حق بود لعینه ** لاسواه خائفا من بینه
  • Allah’tan başkasına gönül vermekten korkup ancak onu seven de.
  • هر دو را این جست و جوها زان سریست ** این گرفتاری دل زان دلبریست 4600
  • Her ikisinin bu sevgisi, bu arayıp taraması da o âlemdendir… Bu gönül kaptırma, o dilberden. O güzelin güzelliğinden ileri gelmedir.
  • جذب معشوق عاشق را من حیث لا یعمله العاشق و لا یرجوه و لا یخطر بباله و لا یظهر من ذلک الجذب اثر فی العاشق الا الخوف الممزوج بالیاس مع دوام الطلب
  • Sevgilinin; âşığı âşığın bilmediği, ummadığı, aklına bile gelmediği halde kendisine çekişi… Bu çekiş yüzünden âşık, daima sevgiliyi arayıp durmakla beraber korkuyla karışık bir ümitsizliğe düşer, başka bir eseri belirmez
  • آمدیم اینجا که در صدر جهان ** گر نبودی جذب آن عاشق نهان
  • Şimdi şuraya geldik: Eğer Sadr-ı Cihan o âşıkı gizlice çekmese, dilemese, istemeseydi.
  • ناشکیباکی بدی او از فراق ** کی دوان باز آمدی سوی وثاق
  • O âşık, ayrılığa tahammül edemeyecek bir hale gelir, ona kavuşmak için tekrar koşa koşa yollara düşer miydi?
  • میل معشوقان نهانست و ستیر ** میل عاشق با دو صد طبل و نفیر
  • Sevgililerin meyli gizlidir, örtülüdür… Fakat âşığın meyli iki yüz davul zurnayla ilan edilir, o kadar meydandadır.
  • یک حکایت هست اینجا ز اعتبار ** لیک عاجز شد بخاری ز انتظار
  • Burada ibret için bir hikâye söylemek var ama Buhara’lı âşık beklemekten âciz oldu.
  • ترک آن کردیم کو در جست و جوست ** تاکه پیش از مرگ بیند روی دوست 4605
  • Sevgilisini arayıp duruyor, ölmeden kavuşsun, yüzünü görsün diye söylemekten vazgeçtik.
  • تا رهد از مرگ تا یابد نجات ** زانک دید دوستست آب حیات
  • Ölümden kurtulsun, kurtuluşa erişsin… Çünkü sevgiliyi görmek, Âbıhayat içmektir.
  • هر که دید او نباشد دفع مرگ ** دوست نبود که نه میوه‌ستش نه برگ
  • Görülmesi, ölümü gidermeyen sevgili, sevgili değildir. Onun ne meyvesi vardır, ne yaprağı!
  • کار آن کارست ای مشتاق مست ** کاندر آن کار ار رسد مرگت خوشست
  • Ey iştiyak çeken sarhoş, iş, o iştir ki sen o işteyken ölüm bile gelip çatsa sana hoş gelsin.
  • شد نشان صدق ایمان ای جوان ** آنک آید خوش ترا مرگ اندر آن
  • Delikanlı, iman doğruluğunun nişanesi, o sırada ölsen bile sana ölümün hoş gelmesidir.