English    Türkçe    فارسی   

3
4631-4655

  • داد ده ما را ازین غم کن جدا ** دست گیر ای دست تو دست خدا
  • İmdat et, bizi bu gamdan kurtar… Ey eli, Allah eli olan, elimizi tut!
  • پس سلیمان گفت ای انصاف‌جو ** داد و انصاف از که میخواهی بگو
  • Süleyman; Ey hak isteyen, kimden şikâyet ediyorsun? Söyle.
  • کیست آن کالم که از باد و بروت ** ظلم کردست و خراشیدست روت
  • Kimdir o zalim ki ululuk satarak sana zulmetti, yüzünü, gözünü tırmaladı?
  • ای عجب در عهد ما ظالم کجاست ** کو نه اندر حبس و در زنجیر ماست
  • Bizim zamanımızda zalim nerede? Şaşılacak şey… Nasıl oluyor da hapsedilmemiş, nasıl oluyor da bizim zindanımızda değil?
  • چونک ما زادیم ظلم آن روز مرد ** پس بعهد ما کی ظلمی پیش برد 4635
  • Bizim doğduğumuz gün zulüm öldü… Kimdir bizim zamanımızda zulmeden?
  • چون بر آمد نور ظلمت نیست شد ** ظلم را ظلمت بود اصل و عضد
  • Nur geldi mi zulmet yok olur. Zulmün aslı ve arkası da zulmettir.
  • نک شیاطین کسب و خدمت می‌کنند ** دیگران بسته باصفادند و بند
  • Bak, şeytanlar, bizim için çalışmada, kazanmada, bize hizmet etmede… Hizmetten çekinenler de zincirlerle bağlanmış, bukağılarına vurulmuş!
  • اصل ظلم ظالمان از دیو بود ** دیو در بندست استم چون نمود
  • Zalimler, Şeytan’ın iğvasiyle zulmederler, zalimlerin zulmünün aslı Şeytan’dan gelir… Şeytan, bağlarla bağlanmış, zincirlere vurulmuşken nasıl olup da zulümde bulunabilir?
  • ملک زان دادست ما را کن فکان ** تا ننالد خلق سوی آسمان
  • Allah, bize padişahlığı; halk göklere el açıp ağlamasın diye verdi.
  • تا به بالا بر نیاید دودها ** تا نگردد مضطرب چرخ و سها 4640
  • Ah ve feryatların yücelere çıkmasın, gökyüzüyle süha yıldızı ıstıraba düşmesin.
  • تا نلرزد عرش از ناله یتیم ** تا نگردد از ستم جانی سقیم
  • Arş yetim feryadıyla titremesin, hiç kimse sitemle perişan olmasın diye bize saltanat ihsan etti.
  • زان نهادیم از ممالک مذهبی ** تا نیاید بر فلکها یا ربی
  • Göklere “Yarabbi” sesi çıkmasın diye ülkelerde yol yordam olarak bu adaleti, bu ihsan kaidesini bir kanun haline getirdik.
  • منگر ای مظلوم سوی آسمان ** کاسمانی شاه داری در زمان
  • Ey mazlum gökyüzüne bakma… Zamanede gök gibi ihsan ve feyz sahibi bir padişahın var, dedi.
  • گفت پشه داد من از دست باد ** کو دو دست ظلم بر ما بر گشاد
  • Sivrisinek dedi ki: “Benim feryadım rüzgârın elinden… O bize zulüm ellerini uzattı, bize zulmetti.
  • ما ز ظلم او به تنگی اندریم ** با لب بسته ازو خون می‌خوریم 4645
  • Onun zulmünden daraldık, onun yüzünden dudağımız yumulu, kanlar yutmaktayız!
  • امرکردن سلیمان علیه السلام پشه‌ی متظلم را به احضار خصم به دیوان حکم
  • Süleyman aleyhisselâm’ın açıklanan sivrisineğe düşmanını da mahkemeye getirmesini emretmesi
  • پس سلیمان گفت ای زیبادوی ** امر حق باید که از جان بشنوی
  • Süleyman, “Ey güzel sesli, Allah emrini candan dinlenmek gerek.
  • حق به من گفتست هان ای دادور ** مشنو از خصمی تو بی خصمی دگر
  • Allah bana dedi ki: “Ey adalet sahibi, hasmı da hazır olmadıkça kimsenin şikâyetini dinleme.
  • تانیاید هر دو خصم اندر حضور ** حق نیاید پیش حاکم در ظهور
  • İki hasım da hazır olmazsa hâkim, hak hangisindedir, bilemez.
  • خصم تنها گر بر آرد صد نفیر ** هان و هان بی خصم قول او مگیر
  • Birisi yalnız gelse de yüzlerce şikâyette bulunsa, yüzlerce feryat etse bile sakın ha, sakın... Hasmı olmadıkça sözünü kabul etme.
  • من نیارم رو ز فرمان تافتن ** خصم خود را رو بیاور سوی من 4650
  • Ben fermandan yüz çeviremem. Hadi git, hasmını al, öyle gel” dedi.
  • گفت قول تست برهان و درست ** خصم من بادست و او در حکم تست
  • Sivrisinek dedi ki: “Sözün doğru, delilin tam yerinde… Düşmanım rüzgâr, o da senin emrinde!”
  • بانگ زد آن شه که ای باد صبا ** پشه افغان کرد از ظلمت بیا
  • O padişah “Ey seher yeli, sivrisinek, zulmünden feryat ediyor… Gel,
  • هین مقابل شو تو و خصم و بگو ** پاسخ خصم و بکن دفع عدو
  • Hadi, geç hasmının karşısına da anlat, ona cevap ver, dâvasını reddet!” dedi.
  • باد چون بشنید آمد تیز تیز ** پشه بگرفت آن زمان راه گریز
  • Rüzgâr, bu emri duyunca çabucacık esip geldi… Fakat sivrisinek kaçma yolunu tuttu!
  • پس سلیمان گفت ای پشه کجا ** باش تا بر هر دو رانم من قضا 4655
  • Süleyman “A sivrisinek nereye? Dur da ikinizi de dinleyip hüküm vereyim” dedi.