-
هان و هان هش دار بر ناری دمی ** اولا بر جه طلب کن محرمی 4730
- Kendine gel, kendine… bu sırdan pek bahsetme; önce bir sıçra, kendine mahrem bir dost iste!
-
عاشق و مستی و بگشاده زبان ** الله الله اشتری بر ناودان
- Âşıksın, sarhoşsun, dilin açılmış… Allah, Allah… Sen, oluk üstünde bir devesin!
-
چون ز راز و ناز او گوید زبان ** یا جمیل الستر خواند آسمان
- Dil, onun sırrından, onun nazından bahse kalkıştı mı gök, “Ey hakikatini güzelce örten Allah” demeye başlar.
-
ستر چه در پشم و پنبه آذرست ** تا همیپوشیش او پیداترست
- Fakat aşkı örtmek nedir? Ateşi yün ve pamuk içinde gizlemek! Ne kadar örtersen o kadar meydana çıkar!
-
چون بکوشم تا سرش پنهان کنم ** سر بر آرد چون علم کاینک منم
- Ben, onu örtmeye çalıştım mı o, bayrak gibi başkaldırır, işte buracıktayım der.
-
رغم انفم گیردم او هر دو گوش ** کای مدمغ چونش میپوشی بپوش 4735
- Benim inadıma o, iki kulağımdan yakalar da, a kendi bildiğine giden, beni nasıl örteceksin, nasıl gizleyeceksin? Hadi, gizle bakalım der.
-
گویمش رو گرچه بر جوشیدهای ** همچو جان پیدایی و پوشیدهای
- Derim ki: Hadi git, coşmuşsun ama can gibi hem meydandasın, hem gizli!
-
گوید او محبوس خنبست این تنم ** چون می اندر بزم خنبک میزنم
- Der ki: Bu tenim küp içinde mahpus… Fakat şarap gibi küp içinde ıslık çalmaktayım!
-
گویمش زان پیش که گردی گرو ** تا نیاید آفت مستی برو
- Derim ki: bir yere rehin olmadan, sarhoşluk afeti gelmeden çekil, git.
-
گوید از جام لطیفآشام من ** یار روزم تا نماز شام من
- Der ki: İçimi güzel lâtif kadehin içinde ta akşam namazı vaktine kadar gündüzün dostuyum.
-
چون بیاید شام و دزدد جام من ** گویمش وا ده که نامد شام من 4740
- Akşam gelip de kadehimi çaldı mı, ona daha benim akşamım gelmedi, kadehimi ver derim!
-
زان عرب بنهاد نام می مدام ** زانک سیری نیست میخور را مدام
- Şarap içmeye alışmış olan, şaraba doyamaz. Arap, onun için şaraba müdam adını taktı,
-
عشق جوشد بادهی تحقیق را ** او بود ساقی نهان صدیق را
- Hakikat şarabını aşk, kaynatır coşturur. Doğru sözlü, doğru özlü âşıka gizlice saiklik eden aşktır.
-
چون بجویی تو بتوفیق حسن ** باده آب جان بود ابریق تن
- Allah inayetiyle aşka ulaşmayı dilersem şarap, can suyudur, sürahi de beden!
-
چون بیفزاید می توفیق را ** قوت می بشکند ابریق را
- Hidayet şarabı çoğaldı, arttı mı şaraptaki kuvvet, sürahiyi kırar.
-
آب گردد ساقی و هم مست آب ** چون مگو والله اعلم بالصواب 4745
- Sâki de su kesilir, sarhoş da… Nasıl olur deme, doğrusunu Allah daha iyi bilir.
-
پرتو ساقیست کاندر شیره رفت ** شیره بر جوشید و رقصان گشت و زفت
- Şaraba vuran ışık, sâkinin ışığıdır… Şarap, bu ışıkla coşar, köpürür, oynar kuvvetlenir!
-
اندرین معنی بپرس آن خیره را ** که چنین کی دیده بودی شیره را
- Gayri sen o şaşkına sor: Sen şarabın bu halini ne vakit gördün?
-
بی تفکر پیش هر داننده هست ** آنک با شوریده شوراننده هست
- Düşünceye hacet yok, her bilinene aşikârdır: Coşana elbette bir coşturan var!
-
حکایت عاشقی دراز هجرانی بسیار امتحانی
- Uzun bir ayrılığa düşmüş, çok maceralar geçirmiş bir âşığın hikâyesi
-
یک جوانی بر زنی مجنون بدست ** میندادش روزگار وصل دست
- Bir delikanlı, kızın birine delicesine âşık olmuştu. Fakat bir türlü vuslat zamanı gelmiyordu.
-
بس شکنجه کرد عشقش بر زمین ** خود چرا دارد ز اول عشق کین 4750
- Aşk ona yeryüzünde bir hayli işkenceler etmişti. Aşk neden, önce âşıka kinlenir?
-
عشق از اول چرا خونی بود ** تا گریزد آنک بیرونی بود
- Neden, önce kanlı katil gibi davranır? Doğru âşık olmayan kaçsın, aşktan vazgeçsin diye!
-
چون فرستادی رسولی پیش زن ** آن رسول از رشک گشتی راهزن
- O delikanlı da kadına birisini yollasa o yolladığı adam, hasedinden zavallının yolunu vururdu.
-
ور بسوی زن نبشتی کاتبش ** نامه را تصحیف خواندی نایبش
- Sevgilisine bir mektup yazıp yollasa okuyan, kelimeleri yanlış okurdu.
-
ور صبا را پیک کردی در وفا ** از غباری تیره گشتی آن صبا
- Sabah rüzgârını, vefatını arz etmek üzere gönderse rüzgâr, toza dumana gark olur, kararırdı.