-
کان جوان در جست و جو بد هفت سال ** از خیال وصل گشته چون خیال 4780
- O delikanlı, tam yedi yıl sevgilisini aradı, durdu; vuslat hayaliyle hayale döndü!
-
سایهی حق بر سر بنده بود ** عاقبت جوینده یابنده بود
- Allah’ın gölgesi kulun başı üstündedir. Arayan, nihayet aradığını bulur.
-
گفت پیغامبر که چون کوبی دری ** عاقبت زان در برون آید سری
- Peygamber dedi ki: Bir kapıyı çalar durursan nihayet o kapıdan bir baş çıkar, görünür.
-
چون نشینی بر سر کوی کسی ** عاقبت بینی تو هم روی کسی
- Bir adamın oturduğu yerin civarında oturursan sonunda elbette o adamın yüzünü görürsün.
-
چون ز چاهی میکنی هر روز خاک ** عاقبت اندر رسی در آب پاک
- Bir kuyudan her gün toprak çeker, çıkarırsan onunla tertemiz suya erişirsin elbet.
-
جمله دانند این اگر تو نگروی ** هر چه میکاریش روزی بدروی 4785
- Sen inanmazsan da bunu herkes bilir. Ne ekersen bir gün gelir, onu biçersin.
-
سنگ بر آهن زدی آتش نجست ** این نباشد ور بباشد نادرست
- Taşı, demire vur da kıvılcım çıkmasın… Böyle şey olmaz, olsa bile nadirdir.
-
آنک روزی نیستش بخت و نجات ** ننگرد عقلش مگر در نادرات
- Bir adamın bahtı yaver olmaz, bir adamın nasibinde kurtuluş bulunmazsa o adam, ancak nadir olan şeylere bakar!
-
کان فلان کس کشت کرد و بر نداشت ** و آن صدف برد و صدف گوهر نداشت
- Filân kişi ekin ekti de mahsul devşirmedi, feşman adam sedef buldu da içinde inci yoktu.
-
بلعم باعور و ابلیس لعین ** سود نامدشان عبادتها و دین
- Baûroğlu Bel’amla melûn İblis bu kadar ibadet ettiler, ne dinleri fayda verdi, ne ibadetleri der de.
-
صد هزاران انبیا و رهروان ** ناید اندر خاطر آن بدگمان 4790
- O kötü zanlı kişinin hatırına yüz binlerce peygamber, yüz binlerce hak yoluna gidenler gelmez bile!
-
این دو را گیرد که تاریکی دهد ** در دلش ادبار جز این کی نهد
- Bula bula gönlüne kasvet veren, gönlünü karartan bu iki misali bulur… Fakat bahtsızlık, gönlüne bundan başka bir misal getirebilir mi ki?
-
بس کسا که نان خورد دلشاد او ** مرگ او گردد بگیرد در گلو
- Nice kişiler vardır ki neşeli neşeli ekmek yerken ekmek, boğazlarına durur, ölümlerine sebep olur!
-
پس تو ای ادبار رو هم نان مخور ** تا نیفتی همچو او در شور و شر
- A musibet, sen de ekmek yeme de onun gibi kötülüğe uğrama bari!
-
صد هزاران خلق نانها میخورند ** زور مییابند و جان میپرورند
- Nice yüz binlerce adam da vardır ki ekmek yer, kuvvetlenir, can besler.
-
تو بدان نادر کجا افتادهای ** گر نه محرومی و ابله زادهای 4795
- Ezelden mahrum ve bir ahmağın oğlu değilsen o arada bir olup gelen şeye neden saplandın?
-
این جهان پر آفتاب و نور ماه ** او بهشته سر فرو برده به چاه
- Şu âlem, güneşin, ayın nuruyla dopdolu da o, başını kuyunun dibine eğmiş.
-
که اگر حقست پس کو روشنی ** سر ز چه بردار و بنگر ای دنی
- “Aydınlık var diyorlar, bu söz doğruysa nerede, hani?” deyip duruyor. A alçak, başını kuyudan kaldır da bak!
-
جمله عالم شرق و غرب آن نور یافت ** تا تو در چاهی نخواهد بر تو تافت
- Bütün dünya… Doğu, batı, o nurla nurlanmış… Fakat sen kuyudayken o nur, sana vurmaz ki!
-
چه رها کن رو به ایوان و کروم ** کم ستیز اینجا بدان کاللج شوم
- Kuyuyu bırak, köşklere, bağlara git; burada inat edip durma, inat meş’umdur denmiş!
-
هین مگو کاینک فلانی کشت کرد ** در فلان سالی ملخ کشتش بخورد 4800
- Kendine gel, filân adam filân yıl ekin ektide mahsulünü çekirgeler yedi…
-
پس چرا کارم که اینجا خوف هست ** من چرا افشانم این گندم ز دست
- Ben neye ekeyim, burası korkulu bir yer… Neden elimdeki buğdayı yerlere saçayım deme.
-
و آنک او نگذاشت کشت و کار را ** پر کند کوری تو انبار را
- Ekin ekmeyi terk etmeyen, işten güçten kalmayan ekti de sen, kör gibi durup dururken ambarlar doldurdu.
-
چون دری میکوفت او از سلوتی ** عاقبت در یافت روزی خلوتی
- O delikanlı da ümitle, neşeyle bir kapıyı çalıp duruyordu; nihayet bir gün sevgilisini tenhaca buldu, vuslatına erdi.
-
جست از بیم عسس شب او به باغ ** یار خود را یافت چون شمع و چراغ
- Bir gece bekçinin korkusundan kaçıp bir bağa girdi. Orada sevgilisini mum gibi buluverdi.