English    Türkçe    فارسی   

3
501-525

  • با هزاران آرزومان خوانده است ** بهر ما غرس کرم بنشانده است
  • Bizi binlerce istekle çağırdı. Bizim için ihsan ağacını dikti.
  • ما ذخیره‌ی ده زمستان دراز ** از بر او سوی شهر آریم باز
  • Uzun kışın azığını köyden tedarik edip şehre getiririz gayri.
  • بلک باغ ایثار راه ما کند ** در میان جان خودمان جا کند
  • Hatta dostumuz, bağını bile bize bağışlar. Bize canında yer verir.
  • عجلوا اصحابنا کی تربحوا ** عقل می‌گفت از درون لا تفرحوا
  • Yoldaşlar, çabuk olun da istifadeler edelim” diyorlardı. Fakat akıl, içeriden içeri “Övünmeyin!”
  • من رباح الله کونوا رابحین ** ان ربی لا یحب الفرحین 505
  • Allah faydasıyla faydalanın. Şüphe yok, Rabbim, sevinen, öğünen kişileri sevmez.
  • افرحوا هونا بما آتاکم ** کل آت مشغل الهاکم
  • Allah’ın size ihsan ediverdiği şeylere sevinin, neşelenin. Sizi işgal eden şey, sizi Hak’tan alıkor aldatır.
  • شاد از وی شو مشو از غیر وی ** او بهارست و دگرها ماه دی
  • Gamdan neşelenen, ondan başka bir şeyden neşelenme, sevinme. Dert ve gam bahardır, başka şeyler kış!
  • هر چه غیر اوست استدراج تست ** گرچه تخت و ملکتست و تاج تست
  • Ondan başka her şey, seni yavaş, yavaş helâke doğru götüren düşüncelerindir. İsterse sana taç, taht, mal, mülk olsun!
  • شاد از غم شو که غم دام لقاست ** اندرین ره سوی پستی ارتقاست
  • Gamdan sevin… Gam vuslat tuzağıdır. Bu yolda aşağıya düşüş, hakikatte yükseliştir.
  • غم یکی گنجیست و رنج تو چو کان ** لیک کی در گیرد این در کودکان 510
  • Gam bir hazinedir. Senin zahmet ve meşakkat çekişine maden. Fakat bu söz, çocuklara nerden tesir edecek?
  • کودکان چون نام بازی بشنوند ** جمله با خر گور هم تگ می‌دوند
  • Çocuklar, oyun adını duydular mı hepsi de yaban eşeğiyle yarışa girişirler.
  • ای خران کور این سو دامهاست ** در کمین این سوی خون‌آشامهاست
  • Ey yaban eşekleri, bu yanda tuzaklar var. Bu yandaki tuzaklarda kan içiciler var.
  • تیرها پران کمان پنهان ز غیب ** بر جوانی می‌رسد صد تیر شیب
  • Oklar uçuşup durmakta, yay, gayb âleminde gizli. Gençlere yüzlerce ihtiyarlık okları erişmekte.
  • گام در صحرای دل باید نهاد ** زانک در صحرای گل نبود گشاد
  • Gönül ovasına adım atmak gerek. Çünkü bu ovada ferahlık, genişlik, neşe olamaz.
  • ایمن آبادست دل ای دوستان ** چشمه‌ها و گلستان در گلستان 515
  • Dostlar, gönül, eminliktir, huzur yeridir. Orada kaynaklar, gül bahçeleri içinde gül bahçeleri var.
  • عج الی القلب و سر یا ساریه ** فیه اشجار و عین جاریه
  • Yolcu, kalbe yürü, orada seyret, orada gez dolaş. Ağaçlar var orada, akan sular var orada.
  • ده مرو ده مرد را احمق کند ** عقل را بی نور و بی رونق کند
  • Köye gitme. Köy, adamı ahmak bir hâle sokar… Aklı nursuz, fersiz bir hâle getirir.
  • قول پیغامبر شنو ای مجتبی ** گور عقل آمد وطن در روستا
  • Ey seçilmiş temiz adam, Peygamber’in sözünü dinle. Köyde yurt tutmak, aklın mezarıdır.
  • هر که را در رستا بود روزی و شام ** تا بماهی عقل او نبود تمام
  • Köyde sabah, akşam bir gün kalan kişinin aklı, bir ay yerine gelemez.
  • تا بماهی احمقی با او بود ** از حشیش ده جز اینها چه درود 520
  • Tam bir ay onun ahmaklığı gitmez. Köy otlarından da bundan başka ne biçilebilir ki?
  • وانک ماهی باشد اندر روستا ** روزگاری باشدش جهل و عمی
  • Köyde bir ay kalan kişi, nice zaman bilgisiz ve kör kalır.
  • ده چه باشد شیخ واصل ناشده ** دست در تقلید و حجت در زده
  • Köy nedir? Hakikate ulaşmamış, elini taklit ve huccete atmış şeyh!
  • پیش شهر عقل کلی این حواس ** چون خران چشم‌بسته در خراس
  • Aklı kül şehrine karşı bu duygular, gözleri bağlı değirmen eşeklerine benzer.
  • این رها کن صورت افسانه گیر ** هل تو دردانه تو گندم‌دانه گیر
  • Bunu geç de hikâyeye giriş, inciyi bırak. Buğday tanesini ele al.
  • گر بدر ره نیست هین بر می‌ستان ** گر بدان ره نیستت این سو بران 525
  • İnciye yol yoksa hemencecik buğdayı al. O tarafa yol yoksa bu tarafa at sür.