-
حنظل از معشوق خرما میشود ** خانه از همخانه صحرا میشود
- Ebu Cehil karpuzu, sevgili yüzünden hurma kesilir, ev, evdeki dost yüzünden ova olur.
-
ای بسا از نازنینان خارکش ** بر امید گلعذار ماهوش 540
- Gül yanaklı, ay yüzlü bir dilberin vuslatı ümidiyle nice nazeninler diken zahmetini çekerler.
-
ای بسا حمال گشته پشتریش ** از برای دلبر مهروی خویش
- Ay yüzlü sevgilisi yüzünden niceler sırtı yaralı hamal olmuştur.
-
کرده آهنگر جمال خود سیاه ** تا که شب آید ببوسد روی ماه
- Gece gelsin de ay ( yüzlü sevgilinin) yüzünü öpsün diye demirci, yüzünü simsiyah etmiştir.
-
خواجه تا شب بر دکانی چار میخ ** زانک سروی در دلش کردست بیخ
- Esnaf, gönlüne bir serviyi diktiğinden akşama kadar dükkânda çarmıha çakılmış gibi bekler durur.
-
تاجری دریا و خشکی میرود ** آن بمهر خانهشینی میدود
- Tacir, deniz demez, kara demez yürür durur ama evinde oturan bir sevgilinin aşkıyla koşup yeler.
-
هر که را با مرده سودایی بود ** بر امید زندهسیمایی بود 545
- Kimin bir ölüye, bir taşa, toprağa sevdası varsa bir diri yüzlünün sevdasıyla sevdalanmıştır.
-
آن دروگر روی آورده به چوب ** بر امید خدمت مهروی خوب
- Dülger, tahtaya yüz tutmuştur ama ay yüzlü güzeline hizmet etmek ümidiyle.
-
بر امید زندهای کن اجتهاد ** کو نگردد بعد روزی دو جماد
- Sen de bir dirinin ümidiyle çalış, çabala ki o, bir gün sonra cansız bir hale geliversin.
-
مونسی مگزین خسی را از خسی ** عاریت باشد درو آن مونسی
- Aşağılık yüzünden bir saman çöpünü kendine munis olarak seçme. Onun munisliği ariyettir.
-
انس تو با مادر و بابا کجاست ** گر بجز حق مونسانت را وفاست
- Ananla, babanla munistin, Allah’tan başka munislerin sana vefakârsa hani o ünsiyet?
-
انس تو با دایه و لالا چه شد ** گر کسی شاید بغیر حق عضد 550
- Hak’tan gayrı birisiyle dostluk, yerindeyse dadınla, lalanla ünsiyetin ne oldu?
-
انس تو با شیر و با پستان نماند ** نفرت تو از دبیرستان نماند
- Sütle, memeyle olan ünsiyetin kalmadı. Mektepten nefret ederdin, o nefret de geldi geçti.
-
آن شعاعی بود بر دیوارشان ** جانب خورشید وا رفت آن نشان
- O ünsiyet, onların duvarına varan güneş ziyasından ibarettir. O akis güneşe gitti.
-
بر هر آن چیزی که افتد آن شعاع ** تو بر آن هم عاشق آیی ای شجاع
- Yiğidim, o ışık nereye düşerse sen ona âşık oluyorsun.
-
عشق تو بر هر چه آن موجود بود ** آن ز وصف حق زر اندود بود
- Her vara taallûk eden aşkın, Allah vasfından, meydana gelir, o şeyin yaldızından, o şeyin zahirî güzelliğinden değil.
-
چون زری با اصل رفت و مس بماند ** طبع سیر آمد طلاق او براند 555
- O şeyin altın yaldızı aslına gitti de bakırı kaldı mı insanın tabiatı doyar, onu boşlayıverir.
-
از زر اندود صفاتش پا بکش ** از جهالت قلب را کم گوی خوش
- Onun yaldızlı, zahirî sıfatlarından ayağını çek. Bilgisizlikle kalpa pek hoş deme.
-
کان خوشی در قلبها عاریتست ** زیر زینت مایهی بی زینتست
- Kalplardaki o hoşluk, o güzellik eğretidir. O süsün, püsün altında süssüzlük vardır.
-
زر ز روی قلب در کان میرود ** سوی آن کان رو تو هم کان میرود
- Kalpın üstündeki altın, madenine gider. Sen de onun gittiği madene git.
-
نور از دیوار تا خور میرود ** تو بدان خور رو که در خور میرود
- Duvardaki ışık güneşe varır. Sen de sana lâyık olan o güneşe git.
-
زین سپس پستان تو آب از آسمان ** چون ندیدی تو وفا در ناودان 560
- Ondan sonrada mademki oluktan vefa görmedin, suyu yağmurdan iste.
-
معدن دنبه نباشد دام گرگ ** کی شناسد معدن آن گرگ سترگ
- Kurdun tuzağı, kuyruk madeni değildir. O koca kurt, kuyruk madenini nereden tanıyıp bilecek?
-
زر گمان بردند بسته در گره ** میشتابیدند مغروران به ده
- O aldanmış kişilerde altını çıkınlamış sandılar da köye doğru koştular.
-
همچنین خندان و رقصان میشدند ** سوی آن دولاب چرخی میزدند
- Gülerek oynayarak o dolaba doğru çark ura ura yürüdüler.