-
در میان بیست باد آن باد را ** میشناسم چون مسافر زاد را
- Yolcu, azığı nasıl tanırsa ben de yüz yel arasında bile o yeli tanırım” deyince,
-
خواجه بر جست و بیامد ناشکفت ** روستایی را گریبانش گرفت
- Şehirli dayanamadı, sıçrayıp köylünün yakasına yapıştı.
-
کابله طرار شید آوردهای ** بنگ و افیون هر دو با هم خوردهای
- Dedi ki: “A hilebaz sersem, a bunak mendebur, sen hem afyon yutmuş, hem esrar içmişsin.
-
در سه تاریکی شناسی باد خر ** چون ندانی مر مرا ای خیرهسر 665
- Bu üç karanlık içinde eşeğin yellenmesini tanıyorsun da beni nasıl tanımıyorsun be hey avare!
-
آنک داند نیمشب گوساله را ** چون نداند همره دهساله را
- Gece yarısı eşek sıpasını tanıyan adam, güpegündüz dostunu nasıl tanımaz?
-
خویشتن را عارف و واله کنی ** خاک در چشم مروت میزنی
- Kendini dalgın ve arif gösteriyor da mürüvvetin, vefanın gözüne toprak serpiyorsun.
-
که مرا از خویش هم آگاه نیست ** در دلم گنجای جز الله نیست
- Benim kendimden bile haberim yok, gönlüme Allah’tan başka hiçbir şey sığmıyor ki.
-
آنچ دی خوردم از آنم یاد نیست ** این دل از غیر تحیر شاد نیست
- Dün yediğim bile aklımda değil. Bu gönül, hayretten başka bir şeyden neşelenmiyor diye kendini müstağrak gösteriyorsun ama
-
عاقل و مجنون حقم یاد آر ** در چنین بیخویشیم معذور دار 670
- Asıl akıllı, fakat Allah mecnunu benim, bunu hatırında tut da şu kendimde olmayışımı mazur gör.
-
آنک مرداری خورد یعنی نبید ** شرع او را سوی معذوران کشید
- Bir insan, şer’an murdar olan hurma şarabı içse kendinde değilse şeriat, onu mazur tutar.
-
مست و بنگی را طلاق و بیع نیست ** همچو طفلست او معاف و معتقیست
- Sarhoş ve esrarkeşin karı boşaması ve bir şey satması, makbul ve muteber değildir. O, çocuğa benzer, yaptığı affedilir, hürdür, serbesttir.
-
مستیی کید ز بوی شاه فرد ** صد خم می در سر و مغز آن نکرد
- Asıl tek padişah olan Allah’tan gelen sarhoşluksa insana yüz küpün şarabından ziyade tesir eder, yüz küpün şarabından ziyade adamın aklını alır.
-
پس برو تکلیف چون باشد روا ** اسب ساقط گشت و شد بی دست و پا
- Haydi yürü artık böyle adama nasıl teklif olabilir ki? At düştü, elsiz, ayaksız bir hâle geldi.
-
بار کی نهد در جهان خرکره را ** درس کی دهد پارسی بومره را 675
- Âlemde eşek sıpasına kim yük yükler? Ebumerre’ye kim Farsça okutabilir?
-
بار بر گیرند چون آمد عرج ** گفت حق لیس علی الاعمی حرج
- At topallamaya başladı mı, üstündeki yükü alırlar. Çünkü Allah “ Köre teklif yok” dedi.
-
سوی خود اعمی شدم از حق بصیر ** پس معافم از قلیل و از کثیر
- Ben de kendime karşı kör, fakat Allah’ı görür oldum. Şu halde azdan da affedilmişim, çoktan da!
-
لاف درویشی زنی و بیخودی ** های هوی مستیان ایزدی
- Hâlbuki sen, dervişlikten dem vuruyorsun, kendinde olmadığını söylüyorsun, ebedî sarhoşlar gibi hayhuylarda bulunuyor, naralar atıyorsun.
-
که زمین را من ندانم ز آسمان ** امتحانت کرد غیرت امتحان
- Yeri gökten fark etmiyorum diyorsun ama Allah gayreti seni bir sınadı ki!
-
باد خرکرهی چنین رسوات کرد ** هستی نفی ترا اثبات کرد 680
- Eşek sıpasının yellenmesi seni böyle rüsvay etti, senin, ben yokum diye kendini nefyedişini reddederek, varlığını ispat etti.
-
این چنین رسوا کند حق شید را ** این چنین گیرد رمیدهصید را
- Allah, sersem adamı böyle rüsvay eder, kaçan avı böyle yakalar işte!”
-
صد هزاران امتحانست ای پسر ** هر که گوید من شدم سرهنگ در
- Hey babam hey… Ben, padişah kapısına çavuş oldum diyene yüz binlerce sınama var.
-
گر نداند عامه او را ز امتحان ** پختگان راه جویندش نشان
- Halk, onu bu sınamayla tanımasa bile ileri gelenler, onun dâvasına delil ister, yolundan nişan sorarlar.
-
چون کند دعوی خیاطی خسی ** افکند در پیش او شه اطلسی
- Aşağılık bir adam, terzilik dâvasına kalkışsa padişah, onun önüne bir atlas kumaş atar.
-
که ببر این را بغلطاق فراخ ** ز امتحان پیدا شود او را دو شاخ 685
- Bundan bir geniş kaftan yap der. Bu sınamayla yersiz dâvaya kalkışanın başında iki boynuzdur peyda olur, öküzlüğü anlaşılıverir.
-
گر نبودی امتحان هر بدی ** هر مخنث در وغا رستم بدی
- Eğer kötüleri sınama olmasaydı her puşt, savaşta Rüstem kesilirdi!