-
ظاهرش با باطنش در چالشاند ** لاجرم زین صبر نصرت میکشند
- Dışıyla içi savaştadır... Ve içi, dışına sabrettiğinden Allah yardımına nail olur.
-
زین ترشرو خاک صورتها کنیم ** خندهی پنهانش را پیدا کنیم
- İşte biz bu ekşi suratlı topraktan suretler düzer onun gizli gülümsemesini meydana çıkarırız.
-
زانک ظاهر خاک اندوه و بکاست ** در درونش صد هزاران خندههاست
- Çünkü toprağın dışı kederden, ağlayıştan ibarettir ama içinde yüz binlerce gülüşler vardır.
-
کاشف السریم و کار ما همین ** کین نهانها را بر آریم از کمین
- Biz sırları açığa vururuz... İşimiz budur bizim! Bu gizli şeyleri pusudan çıkarır dururuz!
-
گرچه دزد از منکری تن میزند ** شحنه آن از عصر پیدا میکند 1015
- Hırsız inkârdan gelir, susar bir şey söylemez ama sahne onu sıkıştırır, hırsızlığını meydana çıkarır!
-
فضلها دزدیدهاند این خاکها ** تا مقر آریمشان از ابتلا
- Bu topraklarda da nice nimetler çalmıştır... Onu belâlara uğratır, ikrar ettirir.
-
بس عجب فرزند کو را بوده است ** لیک احمد بر همه افزوده است
- Onun nice şaşılacak çocukları var... Fakat Ahmet hepsinden üstün!
-
شد زمین و آسمان خندان و شاد ** کین چنین شاهی ز ما دو جفت زاد
- Yerle gök, bizim gibi iki çiftten böyle bir tek padişah doğdu diye gülmekte, sevinip neşelenmektedir.
-
میشکافد آسمان از شادیش ** خاک چون سوسن شده ز آزادیش
- Gökyüzü neşesinden yarılmada... Yeryüzü, azadeliğinden süsene dönmektedir!
-
ظاهرت با باطنت ای خاک خوش ** چونک در جنگاند و اندر کشمکش 1020
- Ey güzel toprak, mademki dış yüzün iç yüzünle savaşta, çekişte...
-
هر که با خود بهر حق باشد به جنگ ** تا شود معنیش خصم بو و رنگ
- Kim kendisiyle savaşa girişirse nihayet hakikati, bulur, rengin, kokunun ( görünüşün ) düşmanı olur.
-
ظلمتش با نور او شد در قتال ** آفتاب جانش را نبود زوال
- Karanlığı nuruyla muharebeye girişenin can güneşine zeval yoktur.
-
هر که کوشد بهر ما در امتحان ** پشت زیر پایش آرد آسمان
- Bizim için sınamalara giren, bizim için çalışan kişinin ayağına gök bile sırt verir!
-
ظاهرت از تیرگی افغان کنان ** باطن تو گلستان در گلستان
- Zahirin karanlıklardan feryat etmede ama içyüzün gül bahçesi içinde için de gül bahçesi!
-
قاصد او چون صوفیان روترش ** تا نیامیزند با هر نورکش 1025
- O, ekşi suratlı sofiler gibi nur söndüren kişilerle karışıp uzlaşmamak niyetinde.
-
عارفان روترش چون خارپشت ** عیش پنهان کرده در خار درشت
- Ekşi suratlı arifler, kirpiye benzerler... Sert dikenlerin dibinde gizlice zevki safâdadır onlar.
-
باغ پنهان گرد باغ آن خار فاش ** کای عدوی دزد زین در دور باش
- Bahçe gizlidir de bahçenin çevresindeki diken meydanda... Yani ey düşman hırsız, bu kapıdan uzaklaş derler!
-
خارپشتا خار حارس کردهای ** سر چو صوفی در گریبان بردهای
- Ey kirpi, kendine dikeni bekçi yapmışsın... Başını, sofiler gibi içine çekmişsin.
-
تا کسی دوچار دانگ عیش تو ** کم شود زین گلرخان خارخو
- İstiyorsun ki şu gül yüzlü, fakat diken huylu kişilerden hiç kimse, senin azıcık bir zevkine bile ilişmesin!
-
طفل تو گرچه که کودکخو بدست ** هر دو عالم خود طفیل او بدست 1030
- Senin çocuğun, çocuk huylu ama iki âlem de onun yavrucağı... Onun için yaratılmış!
-
ما جهانی را بدو زنده کنیم ** چرخ را در خدمتش بنده کنیم
- Biz, âlemi onunla diriltir, feleği onun hizmetine kul, köle ederiz!
-
گفت عبدالمطلب کین دم کجاست ** ای علیم السر نشان ده راه راست
- Abdülmuttalip “şimdi nerede ey gizlileri bilen, bana ona varacak doğru yolu göster” dedi.
-
نشان خواستن عبدالمطلب از موضع محمد علیهالسلام کی کجاش یابم و جواب آمدن از اندرون کعبه و نشان یافتن
- Abdülmuttalib’in, Muhammed aleyhisselâm nerede onu bildir de bulayım diye niyaz etmesi, Kâbe içinden ses gelip yerinin bildirilmesi
-
از درون کعبه آوازش رسید ** گفت ای جوینده آن طفل رشید
- Kâbe içinden Abdülmuttalib’e ses geldi: “Ey o aklı başında olan çocuğu arayan,
-
در فلان وادیست زیر آن درخت ** پس روان شد زود پیر نیکبخت
- Filan vadide, falan ağacın altında!” O iyi bahtlı, bu sesi duyunca hemen yürüdü.
-
در رکاب او امیران قریش ** زانک جدش بود ز اعیان قریش 1035
- Ardınca da Kureyş emirleri gidiyorlardı. Çünkü Peygamber’in atası Kureyş ulularındandı.