English    Türkçe    فارسی   

4
1013-1037

  • زانک ظاهر خاک اندوه و بکاست ** در درونش صد هزاران خنده‌هاست
  • Çünkü toprağın dışı kederden, ağlayıştan ibarettir ama içinde yüz binlerce gülüşler vardır.
  • کاشف السریم و کار ما همین ** کین نهانها را بر آریم از کمین
  • Biz sırları açığa vururuz... İşimiz budur bizim! Bu gizli şeyleri pusudan çıkarır dururuz!
  • گرچه دزد از منکری تن می‌زند ** شحنه آن از عصر پیدا می‌کند 1015
  • Hırsız inkârdan gelir, susar bir şey söylemez ama sahne onu sıkıştırır, hırsızlığını meydana çıkarır!
  • فضلها دزدیده‌اند این خاکها ** تا مقر آریمشان از ابتلا
  • Bu topraklarda da nice nimetler çalmıştır... Onu belâlara uğratır, ikrar ettirir.
  • بس عجب فرزند کو را بوده است ** لیک احمد بر همه افزوده است
  • Onun nice şaşılacak çocukları var... Fakat Ahmet hepsinden üstün!
  • شد زمین و آسمان خندان و شاد ** کین چنین شاهی ز ما دو جفت زاد
  • Yerle gök, bizim gibi iki çiftten böyle bir tek padişah doğdu diye gülmekte, sevinip neşelenmektedir.
  • می‌شکافد آسمان از شادیش ** خاک چون سوسن شده ز آزادیش
  • Gökyüzü neşesinden yarılmada... Yeryüzü, azadeliğinden süsene dönmektedir!
  • ظاهرت با باطنت ای خاک خوش ** چونک در جنگ‌اند و اندر کش‌مکش 1020
  • Ey güzel toprak, mademki dış yüzün iç yüzünle savaşta, çekişte...
  • هر که با خود بهر حق باشد به جنگ ** تا شود معنیش خصم بو و رنگ
  • Kim kendisiyle savaşa girişirse nihayet hakikati, bulur, rengin, kokunun ( görünüşün ) düşmanı olur.
  • ظلمتش با نور او شد در قتال ** آفتاب جانش را نبود زوال
  • Karanlığı nuruyla muharebeye girişenin can güneşine zeval yoktur.
  • هر که کوشد بهر ما در امتحان ** پشت زیر پایش آرد آسمان
  • Bizim için sınamalara giren, bizim için çalışan kişinin ayağına gök bile sırt verir!
  • ظاهرت از تیرگی افغان کنان ** باطن تو گلستان در گلستان
  • Zahirin karanlıklardan feryat etmede ama içyüzün gül bahçesi içinde için de gül bahçesi!
  • قاصد او چون صوفیان روترش ** تا نیامیزند با هر نورکش 1025
  • O, ekşi suratlı sofiler gibi nur söndüren kişilerle karışıp uzlaşmamak niyetinde.
  • عارفان روترش چون خارپشت ** عیش پنهان کرده در خار درشت
  • Ekşi suratlı arifler, kirpiye benzerler... Sert dikenlerin dibinde gizlice zevki safâdadır onlar.
  • باغ پنهان گرد باغ آن خار فاش ** کای عدوی دزد زین در دور باش
  • Bahçe gizlidir de bahçenin çevresindeki diken meydanda... Yani ey düşman hırsız, bu kapıdan uzaklaş derler!
  • خارپشتا خار حارس کرده‌ای ** سر چو صوفی در گریبان برده‌ای
  • Ey kirpi, kendine dikeni bekçi yapmışsın... Başını, sofiler gibi içine çekmişsin.
  • تا کسی دوچار دانگ عیش تو ** کم شود زین گلرخان خارخو
  • İstiyorsun ki şu gül yüzlü, fakat diken huylu kişilerden hiç kimse, senin azıcık bir zevkine bile ilişmesin!
  • طفل تو گرچه که کودک‌خو بدست ** هر دو عالم خود طفیل او بدست 1030
  • Senin çocuğun, çocuk huylu ama iki âlem de onun yavrucağı... Onun için yaratılmış!
  • ما جهانی را بدو زنده کنیم ** چرخ را در خدمتش بنده کنیم
  • Biz, âlemi onunla diriltir, feleği onun hizmetine kul, köle ederiz!
  • گفت عبدالمطلب کین دم کجاست ** ای علیم السر نشان ده راه راست
  • Abdülmuttalip “şimdi nerede ey gizlileri bilen, bana ona varacak doğru yolu göster” dedi.
  • نشان خواستن عبدالمطلب از موضع محمد علیه‌السلام کی کجاش یابم و جواب آمدن از اندرون کعبه و نشان یافتن
  • Abdülmuttalib’in, Muhammed aleyhisselâm nerede onu bildir de bulayım diye niyaz etmesi, Kâbe içinden ses gelip yerinin bildirilmesi
  • از درون کعبه آوازش رسید ** گفت ای جوینده آن طفل رشید
  • Kâbe içinden Abdülmuttalib’e ses geldi: “Ey o aklı başında olan çocuğu arayan,
  • در فلان وادیست زیر آن درخت ** پس روان شد زود پیر نیکبخت
  • Filan vadide, falan ağacın altında!” O iyi bahtlı, bu sesi duyunca hemen yürüdü.
  • در رکاب او امیران قریش ** زانک جدش بود ز اعیان قریش 1035
  • Ardınca da Kureyş emirleri gidiyorlardı. Çünkü Peygamber’in atası Kureyş ulularındandı.
  • تا به پشت آدم اسلافش همه ** مهتران بزم و رزم و ملحمه
  • Âdem Peygamber’e kadar bütün geçmişleri, mecliste de en ulu kişilerdi, savaşta da!
  • این نسب خود پوست او را بوده است ** کز شهنشاهان مه پالوده است
  • Bu soy, zahiri soyuydu... Ulu padişahlar padişahından süzülmeydi.