هم قناعت کن تو بپذیر این قدر ** تا بگویم شرح این وقتی دگر
Kanaat et, bu kadarcığını kabul eyle de başka bir vakit bunu anlatayım!
نام خود کرده سلیمان نبی ** رویپوشی میکند بر هر صبی
Dev, adını Süleyman Peygamber taktı ama ancak çoluk çocuğu kandırmak için!
در گذر از صورت و از نام خیز ** از لقب وز نام در معنی گریز1285
Namuzsuzun suretini, adını bırak... lâkaptan addan kaç, manaya yürü!
پس بپرس از حد او وز فعل او ** در میان حد و فعل او را بجو
Onu halinden işinden sor... Onu halinde işinde ara!
درآمدن سلیمان علیهالسلام هر روز در مسجد اقصی بعد از تمام شدن جهت عبادت و ارشاد عابدان و معتکفان و رستن عقاقیر در مسجد
Süleyman aleyhisselâm’ın, Mescid-i Aksâ bittikten sonra ibadet etmek ve ibadet edenlerle itikâfa girenleri irşat eylemek için her gün mescide gelmesi ve mescitte otlar, kökler bitmesi
هر صباحی چون سلیمان آمدی ** خاضع اندر مسجد اقصی شدی
Her sabah Süleyman Mescid-i Aksâ’ya gelir, tam bir ihlâsla Allah’a ibadet ederdi.
نوگیاهی رسته دیدی اندرو ** پس بگفتی نام و نفع خود بگو
Her gün, mescitte yeni bir otun bittiğini görür, adın nedir, ne faydan var?
تو چه دارویی چیی نامت چیست ** تو زیان کی و نفعت بر کیست
Ne biçim ilâçsın, nesin, sana ne derler... Kime ziyansın, faydan kime? diye sorardı.
پس بگفتی هر گیاهی فعل و نام ** که من آن را جانم و این را حمام1290
Her ot, adını, tesirini söyler; “Şuna can’ım, öbürüne zehir...
من مرین را زهرم و او را شکر ** نام من اینست بر لوح از قدر
Buna zehirim, ona şeker... Adım, kader levhinde şudur diye dile gelirdi.
پس طبیبان از سلیمان زان گیا ** عالم و دانا شدندی مقتدی
Doktorlar Süleyman’dan o otu öğrenirler, bilgi sahibi olurlar, ona uyarlardı.
تا کتبهای طبیبی ساختند ** جسم را از رنج میپرداختند
Bu suretle doktorluk kitapları düzdüler... Bedenleri hastalıklardan kurtardılar.
این نجوم و طب وحی انبیاست ** عقل و حس را سوی بیسو ره کجاست
Bu nücum ve tıp bilgileri, Peygamberlerin vahiyleridir... Yoksa akıl ve duygunun o tarafa nereden yolu olacak?
عقل جزوی عقل استخراج نیست ** جز پذیرای فن و محتاج نیست1295
Cüz’i akıl, bir şeyden hüküm çıkaracak akıl değildir. O, ancak fen sahibinden fenni kabul eder, öğrenmeye muhtaçtır.
قابل تعلیم و فهمست این خرد ** لیک صاحب وحی تعلیمش دهد
Bu akıl, öğrenmeye ve anlamaya kabiliyetlidir. Ama vahiy sahibi ona öğretir.
جمله حرفتها یقین از وحی بود ** اول او لیک عقل آن را فزود
Bütün sanatlar, şüphe yok ki önce vahiyden meydana gelir, fakat sonra akıl, onların üstüne bazı şeyler katar!
هیچ حرفت را ببین کین عقل ما ** تاند او آموختن بیاوستا
Dikkat et de bak! Bizim bu aklımız, hiçbir sanatı, usta olmadıkça öğrenebiliyor mu?
گرچه اندر مکر مویاشکاف بد ** هیچ پیشه رام بیاستا نشد
Hile kılı kırk yarar ama usta olmadıkça hiçbir sanatı elde edemez!