-
دانش پیشه ازین عقل ار بدی ** پیشهی بیاوستا حاصل شدی 1300
- Sanat bilgisi, bu akılla olsaydı ustasız bir sanat meydana gelirdi!
-
آموختن پیشه گورکنی قابیل از زاغ پیش از آنک در عالم علم گورکنی و گور بود
- Âlemde mezar kazıcılık ve mezar yokken Kaabil’in mezar kazıcılığını kargadan öğrenmesi
-
کندن گوری که کمتر پیشه بود ** کی ز فکر و حیله و اندیشه بود
- Mezar kazma, en bayağı bir sanat... Düşünceden, düzenden, fikirden doğacak değil ya!
-
گر بدی این فهم مر قابیل را ** کی نهادی بر سر او هابیل را
- Fakat Kaabilde bu anlayış olsaydı Hâbili başı üstünde taşır mıydı?
-
که کجا غایب کنم این کشته را ** این به خون و خاک در آغشته را
- Ben bu ölüyü, bu kana, toprağa karışmış ölüyü ne yapayım, nasıl yok edeyim der miydi?
-
دید زاغی زاغ مرده در دهان ** بر گرفته تیز میآمد چنان
- Bir de gördü ki bir karga, ölü bir kargayı ağzına almış, hemen geldi...
-
از هوا زیر آمد و شد او به فن ** از پی تعلیم او را گورکن 1305
- Havadan indi Kaabil’e öğretmek için mezar kazıcılığına başladı.
-
پس به چنگال از زمین انگیخت گرد ** زود زاغ مرده را در گور کرد
- Tırnaklarıyla yerden bir toz kopardı, yeri kazıp hemen hemen ölü kargayı o mezara koydu;
-
دفن کردش پس بپوشیدش به خاک ** زاغ از الهام حق بد علمناک
- Gömüp üstünü toprakla örttü... bu suretle karga, Allah ilhamı ile bilgi sahibi oldu.
-
گفت قابیل آه شه بر عقل من ** که بود زاغی ز من افزون به فن
- Kaabil, bunu görünce yuh olsun benim aklıma dedi... Bir karga bile bilgide benden üstün!
-
عقل کل را گفت مازاغ البصر ** عقل جزوی میکند هر سو نظر
- Allah, Aklıküll’e “Mazagalbasar” dedi... Fakat cüz’i akıl her yana baka durur.
-
عقل مازاغ است نور خاصگان ** عقل زاغ استاد گور مردگان 1310
- Has kişilerin nuru, Mazagalbasar aklıdır... Karga aklıysa ölülere mezar kazma üstadı!
-
جان که او دنبالهی زاغان پرد ** زاغ او را سوی گورستان برد
- Karga, ardınca uçan canı nihayet mezarlığa götürür!
-
هین مدو اندر پی نفس چو زاغ ** کو به گورستان برد نه سوی باغ
- Kendine gel de kargaya benzeyen nefsin ardından koşma... Çünkü o, seni mezarlığa götürür, bağa, bahçeye değil!
-
گر روی رو در پی عنقای دل ** سوی قاف و مسجد اقصای دل
- Eğer gideceksen gönül ankasının ardından git... Kafdağına, gönül Mescid-i Aksâ’sına var!
-
نوگیاهی هر دم ز سودای تو ** میدمد در مسجد اقصای تو
- Sevdanla her an, senin Mescid-i Aksa’nda yeni bir ot yeni bir kök bitmede!
-
تو سلیمانوار داد او بده ** پی بر از وی پای رد بر وی منه 1315
- Süleyman gibi sen de onlara dikkat et... Onları izle, onların üstüne ret ayağını koyma!
-
زانک حال این زمین با ثبات ** باز گوید با تو انواع نبات
- Çünkü bu durup duran yeryüzünün halini sana çeşit çeşit otlar anlatır.
-
در زمین گر نیشکر ور خود نیست ** ترجمان هر زمین نبت ویست
- Yerde şeker kamışı mı bitmiş, yoksa alelâde kamış mı? Her biten ot, bittiği yerin halini, kabiliyetini bildirir!
-
پس زمین دل که نبتش فکر بود ** فکرها اسرار دل را وا نمود
- Gönülden de fikirler biter, gönlün nebatatı da fikirlerdir. Bu fikirler de gönüldeki sırları gösterir.
-
گر سخنکش یابم اندر انجمن ** صد هزاران گل برویم چون چمن
- Mecliste bana söz söyletecek adam bulsam çimenlik gibi yüz binlerce gül bitiririm.
-
ور سخنکش یابم آن دم زن به مزد ** میگریزد نکتهها از دل چو دزد 1320
- Fakat söz söylerken de nefes öldüren bir pezevenk olsa gönüldeki nükteler hırsız gibi kaçar.
-
جنبش هر کس به سوی جاذبست ** جذب صدق نه چو جذب کاذبست
- Herkesin hareketi kendisini çeken ne yandaysa o taraftadır... Doğru adamın çekişi, yalancının çekişine benzemez.
-
میروی گه گمره و گه در رشد ** رشته پیدا نه و آنکت میکشد
- Gâh sapık bir halde, gâh doğru yolu bulmuş olarak gider durursun... Ne seni sürükleyen ip meydandadır, ne çeken adam!
-
اشتر کوری مهار تو رهین ** تو کشش میبین مهارت را مبین
- Kör bir deveye benzersin... Boynundaki yular seni yeder durur; fakat sen çekeni gör, yuları değil!
-
گر شدی محسوس جذاب و مهار ** پس نماندی این جهان دارالغرار
- Çekeni ve yuları görsen senin için bu âlem aldanma yurdu olmazdı.