- 
		    پس سلیمان دید اندر گوشهای ** نوگیاهی رسته همچون خوشهای
- Derken Süleyman bir bucakta başağa benzer bir yeni otun bitmiş olduğunu gördü.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    دید بس نادر گیاهی سبز و تر ** میربود آن سبزیش نور از بصر
- Yeşil, taze, görülmedik bir ottu bu... Âdeta yeşilliği göz alıyordu.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   پس سلامش کرد در حال آن حشیش ** او جوابش گفت و بشکفت از خوشیش   1375
- Süleyman, o ota derhal selam verdi; o da selamını aldı; Süleyman, otun güzelliğine şaştı kaldı.
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گفت نامت چیست برگو بیدهان ** گفت خروبست ای شاه جهان
- Dedi ki: adın ne... Dilsiz dudaksız söyle bakalım! Ot ey âlem padişahı bana keçiboynuzu derler, dedi.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گفت اندر تو چه خاصیت بود ** گفت من رستم مکان ویران شود
- Süleyman, sen de ne haysiyet var? Dedi. Ot dedi ki: Bittiğim yer yıkılır viran olur.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    من که خروبم خراب منزلم ** هادم بنیاد این آب و گلم
- Ben keçiboynuzuyum... Bittiğim yer perişan olur; şu suyun, toprağın yıkıcısıyım ben!
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    پس سلیمان آن زمان دانست زود ** که اجل آمد سفر خواهد نمود
- Süleyman, derhal ecelinin geldiğini, göçme vaktinin göründüğünü anladı.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   گفت تا من هستم این مسجد یقین ** در خلل ناید ز آفات زمین   1380
- Dedi ki: ben hayatta oldukça şüphe yok ki bu mescit, yeryüzündeki afetlerden bozulup yıkılmaz.
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    تا که من باشم وجود من بود ** مسجداقصی مخلخل کی شود
- Ben yaşadıkça nasıl olurda Mescid-i Aksâ perişan olur, yıkılır gider?
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    پس که هدم مسجد ما بیگمان ** نبود الا بعد مرگ ما بدان
- Şu halde şüphe yok, mescidimiz, ölümümüzden sonra yıkılacak!
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    مسجدست آن دل که جسمش ساجدست ** یار بد خروب هر جا مسجدست
- Bedenin secdegâhı olan mescit, gönüldür... Kötü dost da her yerde mescitte biten keçiboynuzudur!
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    یار بد چون رست در تو مهر او ** هین ازو بگریز و کم کن گفت وگو
- Sende kötü dostun sevgisi peydahlandı mı kendine gel... Ondan kaç, onunla az konuş, görüş!
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   برکن از بیخش که گر سر بر زند ** مر ترا و مسجدت را بر کند   1385
- Onu kökünden sök, çıkar... Çünkü biter, boy verirse seni de kökünden söker, mahveder, mescidini de!
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    عاشقا خروب تو آمد کژی ** همچو طفلان سوی کژ چون میغژی
- Ey âşık, eğrilik, sana keçiboynuzu gibidir... Çocuklar gibi niye eğriliğe doğru gider, sürtünürsün?
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    خویش مجرم دان و مجرم گو مترس ** تا ندزدد از تو آن استاد درس
- Kendini suçlu bil suçlu gör... Korkma da o ders üstadı, senden dersi çalmasın.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چون بگویی جاهلم تعلیم ده ** این چنین انصاف از ناموس به
- Cahilim, bana öğret demen, bu çeşit insaf sahibi olman, namus ve şeref gözetmenden iyidir!
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    از پدر آموز ای روشنجبین ** ربنا گفت و ظلمنا پیش ازین
- Ey yüzü nurlu çocuk, “Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik” demeyi babandan öğren!
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   نه بهانه کرد و نه تزویر ساخت ** نه لوای مکر و حیلت بر فراخت   1390
- O, ne bahaneler buldu, ne hileye kalkıştı, ne de düzen bayrağını yüceltti.
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    باز آن ابلیس بحث آغاز کرد ** که بدم من سرخ رو کردیم زرد
- Fakat İblis, bahse girişte, benzin kırmızı, beni sen sararttın...
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    رنگ رنگ تست صباغم توی ** اصل جرم و آفت و داغم توی
- Renk, senin verdiğin renktedir... Beni boyayan sensin; suçumun da aslı sensin, uğradığım afetin, dağlandığım dağın da, dedi!
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    هین بخوان رب بما اغویتنی ** تا نگردی جبری و کژ کم تنی
- Kendine gel de “Rabbi bima agveyteni”yi oku... Oku da cebri olma, ters bir kumaş dokumaya kalkışma!
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    بر درخت جبر تا کی بر جهی ** اختیار خویش را یکسو نهی
- Cebir ağacına ne vakte dek sıçrayıp çıkacak, ihtiyarını bir yana bırakacaksın?
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   همچو آن ابلیس و ذریات او ** با خدا در جنگ و اندر گفت و گو   1395
- İblis ve soyu sopu gibi Allah ile savaşta, mübahasedesin...
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چون بود اکراه با چندان خوشی ** که تو در عصیان همی دامن کشی
- Eteklerini çemrer de isyana öyle koşar, gidersin... Bu kadar hoşlukla, bunca istekle cebir olur muymuş hiç?
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آنچنان خوش کس رود در مکرهی ** کس چنان رقصان دود در گمرهی
- O kadar istekle kim, kötülüğe gider... Böyle oynaya oynaya kim sapıklığa koşar?