-
آسمانها و زمین یک سیب دان ** کز درخت قدرت حق شد عیان
- Göklerle yeri bir elma farz et... Allah’ın kudret ağacından bitmiş!
-
تو چه کرمی در میان سیب در ** وز درخت و باغبانی بیخبر 1870
- Sen, bu elmanın içindeki bir kurda benzersin; ağaçtan da haberin yok, bahçıvandan da!
-
آن یکی کرمی دگر در سیب هم ** لیک جانش از برون صاحبعلم
- Elmada bir kurt daha var; fakat onun canı dış âleminde bayrak sahibi!
-
جنبش او وا شکافد سیب را ** بر نتابد سیب آن آسیب را
- Onun hareketi elmayı yarar... Elma onun hareketine karşı koyamaz!
-
بر دریده جنبش او پردهها ** صورتش کرمست و معنی اژدها
- Hareketi, perdeleri yırtar... Sureti kurt ama hakikatte o, bir ejderha!
-
آتش که اول ز آهن میجهد ** او قدم بس سست بیرون مینهد
- Demirden çıkan ilk ateş, dışarıya yavaş, yavaş adım atar.
-
دایهاش پنبهست اول لیک اخیر ** میرساند شعلهها او تا اثیر 1875
- Dadısı pamuktur önce... Fakat sonunda şuleleri ta esire kadar çıkar,
-
مرد اول بستهی خواب و خورست ** آخر الامر از ملایک برترست
- İnsan, önce uykuya, yemeye muhtaçtır... Fakat nihayet meleklerden de üstün olur.
-
در پناه پنبه و کبریتها ** شعله و نورش برآیدت بر سها
- Pamuk ve kükürdün himayesinde şulesi ve nuru, süha yıldızına kadar çıkar!
-
عالم تاریک روشن میکند ** کندهی آهن به سوزن میکند
- Karanlık âlemi aydınlatır... Demirden yapılma tomruğu bile iğneyle deler geçer!
-
گرچه آتش نیز هم جسمانی است ** نه ز روحست و نه از روحانی است
- Ateş de cismanidir ama ne ruhtandır, ne de ruhani âlemden!
-
جسم را نبود از آن عز بهرهای ** جسم پیش بحر جان چون قطرهای 1880
- Cisme, o yücelikten bir nasip yoktur... Cisim, can denizinin önünde bir katra gibidir!
-
جسم از جان روزافزون میشود ** چون رود جان جسم بین چون میشود
- Cisim, canla artar, gün günden fazlalaşır... Fakat can gitti mi cisme bak, ne hale gelir?
-
حد جسمت یک دو گز خود بیش نیست ** جان تو تا آسمان جولانکنیست
- Cisminin haddi, bir iki arşından fazla değildir... Fakat canın, ta göklere kadar çıkar, dolaşır!
-
تا به بغداد و سمرقند ای همام ** روح را اندر تصور نیم گام
- En iyi kişi, ruha ta Bağdat’a Semerkand’a kadar olan mesafe tasavvurda yarım adımdır ancak!
-
دو درم سنگست پیه چشمتان ** نور روحش تا عنان آسمان
- Gözünüz iki dirhemlik taş ağırlığında bir yağ parçasıdır ama ruhunun nuru göklere dek her tarafı kaplar.
-
نور بی این چشم میبیند به خواب ** چشم بیاین نور چه بود جز خراب 1885
- Nursa, bu göz olmadan da uykuda her şeyi görür... Fakat göz, bu nur olmayınca ancak harap olur gider!
-
جان ز ریش و سبلت تن فارغست ** لیک تن بیجان بود مردار و پست
- Canın, tenin sakalıyla, bıyığıyla alış verişi yoktur... Fakat ten, can olmayınca murdardır, aşağıdır!
-
بارنامهی روح حیوانیست این ** پیشتر رو روح انسانی ببین
- Bu cisim, hayvani ruhun debdebesine sebeptir... Sen daha önceden git de insani ruhu gör!
-
بگذر از انسان هم و از قال و قیل ** تا لب دریای جان جبرئیل
- İnsandan da dedikodudan da geç de Cebrail’in ruhunun dayanıp kaldığı deniz kıyısına var!
-
بعد از آنت جان احمد لب گزد ** جبرئیل از بیم تو واپس خزد
- Ondan sonra Ahmed’in canı (esrarı faş etme sakın diye) sana karşı dudağını ısırsın... Cebrail, senden korksun, geride kalsın!
-
گوید ار آیم به قدر یک کمان ** من به سوی تو بسوزم در زمان 1890
- Bir yay kadar ileri varır, sana doğru gelirsem derhal yanarım desin!
-
آشفتن آن غلام از نارسیدن جواب رقعه از قبل پادشاه
- Kölenin, mektuba padişahtan cevap gelmeyişinden kızıp perişan olması
-
این بیابان خود ندارد پا و سر ** بیجواب نامه خستست آن پسر
- Bu ovanın ne başı var zaten, ne sonu... o köle de mektubuna cevap gelmediğinden sıkılıp duruyor! Dostları, ayrılığını sordular;
-
کای عجب چونم نداد آن شه جواب ** با خیانت کرد رقعهبر ز تاب
- Ne şaşılacak şey, padişah neden bana cevap yazmadı... Yoksa kızgınlığından mektubu götüren bir hıyanetlikte mi bulundu?
-
رقعه پنهان کرد و ننمود آن به شاه ** کو منافق بود و آبی زیر کاه
- Mektubu mu gizledi, yoksa padişaha vermedi mi? Acaba bir münafık mıydı, saman altından su mu yürüttü?