-
هر که او عاقل بود از جان ماست ** روح او و ریح او ریحان ماست
- Akıllıysa canımızdır; ondan gelen serin esinti ondan gelen rüzgâr bize fesleğendir.
-
عقل دشنامم دهد من راضیم ** زانک فیضی دارد از فیاضیم
- Akıl, bana sövse razıyım... Çünkü benim feyiz vericiliğimden bir feyze sahiptir.
-
نبود آن دشنام او بیفایده ** نبود آن مهمانیش بیمایده 1950
- Onun sövmesi faydasız değildir... Boş elle kalkıp konukluğa gelmez.
-
احمق ار حلوا نهد اندر لبم ** من از آن حلوای او اندر تبم
- Ahmak, ağzıma helva tıksa onun helvasından hastalanır, ateşlenirim, dedi.
-
این یقین دان گر لطیف و روشنی ** نیست بوسهی کون خر را چاشنی
- Lâtifsen. Gönlün aydınsa şunu iyice bil: Eşek götünü öpmede bir lezzet yoktur!
-
سبلتت گنده کند بیفایده ** جامه از دیگش سیه بیمایده
- Faydasız yere bıyığını pis pis kokutur... Yemek yemeksizin elbise, onun tenceresiyle kararır!
-
مایده عقلست نی نان و شوی ** نور عقلست ای پسر جان را غذی
- Yemek dediğim akıldır, ekmek ve kebap değil... Oğul, cana gıda akıl nurudur.
-
نیست غیر نور آدم را خورش ** از جز آن جان نیابد پرورش 1955
- İnsana nurdan başka bir yiyecek yoktur... O candan başka bir şeyle beslenip yetişmez insan.
-
زین خورشها اندک اندک باز بر ** کین غذای خر بود نه آن حر
- Bu yiyecekleri yavaş yavaş azalt... Çünkü bunlar, eşek gıdasıdır, hür adamın gıdası değil!
-
تا غذای اصل را قابل شوی ** لقمههای نور را آکل شوی
- Bunları azalt da asıl gıdayı almaya kabiliyetin olsun, nur lokmalarını yiyesin!
-
عکس آن نورست کین نان نان شدست ** فیض آن جانست کین جان جان شدست
- Bu ekmeğin ekmek oluşu, o nurun aksiyledir... Bu canın can oluşu, o canın feyziyledir.
-
چون خوری یکبار از ماکول نور ** خاک ریزی بر سر نان و تنور
- Bir kerecik nur yemeğini yedin mi ekmeğin başına da toprak saçarsın, tandırın başına da!
-
عقل دو عقلست اول مکسبی ** که در آموزی چو در مکتب صبی 1960
- Akıl, iki akıldır: Birincisi kazanılan akıldır... Sen onu mektepte çocuk nasıl öğrenirse öyle öğrenirsin.
-
از کتاب و اوستاد و فکر و ذکر ** از معانی وز علوم خوب و بکر
- Kitaptan, üstattan, düşünceden, anıştan, manalardan, güzel ve dokunulmadık bilgilerden.
-
عقل تو افزون شود بر دیگران ** لیک تو باشی ز حفظ آن گران
- Aklın artar, başkalarından daha fazla akıllı olursun... Fakat bu ezberlemekle de ağırlaşır, sıkılırsın!
-
لوح حافظ باشی اندر دور و گشت ** لوح محفوظ اوست کو زین در گذشت
- Geze dolaşa âdeta bir ezberleme levhası kesilirsin... Hâlbuki bunlardan geçen Levhimahfuz olur!
-
عقل دیگر بخشش یزدان بود ** چشمهی آن در میان جان بود
- Öbür akıl, Allah vergisidir... Onun kaynağı candadır.
-
چون ز سینه آب دانش جوش کرد ** نه شود گنده نه دیرینه نه زرد 1965
- Gönülden bilgi ırmağı coştu mu ne kokar, ne eskir, ne de sararır!
-
ور ره نبعش بود بسته چه غم ** کو همیجوشد ز خانه دم به دم
- Kaynağın yolu bağlı ise ne gam! Çünkü o anbean ev içinden coşup durmaktadır!
-
عقل تحصیلی مثال جویها ** کان رود در خانهای از کویها
- Tahsil ile elde edilen akıl, ırmaklara benzer... O, şuradan buradan çıkar, evlere gider.
-
راه آبش بسته شد شد بینوا ** از درون خویشتن جو چشمه را
- Yolu kapandı mı çaresiz kalır, akmaz! Sen, çeşmeyi gönlünde ara.
-
قصهی آنک کسی به کسی مشورت میکرد گفتش مشورت با دیگری کن کی من عدوی توم
- Bir adamın, birisiyle danışıp görüşmesi, o adamın da ben senin düşmanınım ,başkasına danış demesi
-
مشورت میکرد شخصی با کسی ** کز تردد وا ردهد وز محبسی
- Bir adam, birisiyle meşverette bulunuyor, tereddütten kurtulmak, hapisten halâs olmak istiyordu.
-
گفت ای خوشنام غیر من بجو ** ماجرای مشورت با او بگو 1970
- O adam dedi ki: Hoş fakat benden başkasını ara bul da danışacağın şeyi ona danış!
-
من عدوم مر ترا با من مپیچ ** نبود از رای عدو پیروز هیچ
- Ben senin düşmanınım, bana sarılma... Düşmanın tedbiri, aydın olamaz!
-
رو کسی جو که ترا او هست دوست ** دوست بهر دوست لاشک خیرجوست
- Git, sana dost olan birisini ara... Dost şüphe yok ki dostun hayrını diler.