-
از پی آن گفت حق خود را بصیر ** که بود دید ویت هر دم نذیر 215
- Allah, her şeyi görür, bu görüş de daima seni korkutsun diye kendisine “gören” dedi.
-
از پی آن گفت حق خود را سمیع ** تا ببندی لب ز گفتار شنیع
- Kötü sözlerden dudağını yumasın diye de kendisini “duyan diye anlattı.
-
از پی آن گفت حق خود را علیم ** تا نیندیشی فسادی تو ز بیم
- Korkasın da bir fesat düşünmeyesin diye “bilen” adını takındı.
-
نیست اینها بر خدا اسم علم ** که سیه کافور دارد نام هم
- Fakat bunlar, meselâ zenciye kâfur adının verildiği gibi Allah’a konmuş adlar değildir.
-
اسم مشتقست و اوصاف قدیم ** نه مثال علت اولی سقیم
- Allah ismi, sıfattan türeme, sıfattan meydana gelmedir, Allah sıfatlarıysa kadimdir, evveli yoktur. İlleti Ûlâ misali gibi batıl ve saçma değildir.
-
ورنه تسخر باشد و طنز و دها ** کر را سامع ضریران را ضیا 220
- Öyle olmasaydı sağıra duyan, köre aydın adlarının verilmesi gibi alay olur, maskaralık olurdu.
-
یا علم باشد حیی نام وقیح ** یا سیاه زشت را نام صبیح
- Tanınma için konan ad, meselâ terbiyesiz ve utanmaz birisine mahcup yahut kara ve çirkin birisine güzel diye konuvermiş bir addır.
-
طفلک نوزاده را حاجی لقب ** یا لقب غازی نهی بهر نسب
- Yeni doğmuş çocukcağıza hacı yahut da soyunda var diye gazi adını koymaktır.
-
گر بگویند این لقبها در مدیح ** تا ندارد آن صفت نبود صحیح
- Bu lâkapları, övmek için söylerlerse övülende bu sıfatlar yoksa övüş, doğru olmaz ki.
-
تسخر و طنزی بود آن یا جنون ** پاک حق عما یقول الظالمون
- Ya alaya almaktır yahut da öven delidir. Allah ise zalimlerin söylediklerinden beridir, paktır.
-
من همی دانستمت پیش از وصال ** که نکورویی ولیکن بدخصال 225
- Ben seninle buluşmadan önce de biliyordum: Güzel yüzlüsün ama kötü huylusun sen!
-
من همی دانستمت پیش از لقا ** کز ستیزه راسخی اندر شقا
- Ben seni görmeden de inatçı bir adam olduğunu, kötülükte ayak diremiş, kötülüğe alışmış bulunduğunu biliyordum.
-
چونک چشمم سرخ باشد در غمش ** دانمش زان درد گر کم بینمش
- Gözüm kızarırsa, az görsem bile yine o illete tutulduğumu bilirim ya!
-
تو مرا چون بره دیدی بی شبان ** تو گمان بردی ندارم پاسبان
- Sen beni çobansız bir kuzu gibi yapayalnız gördün de bekçim, gözcüm yok sandın.
-
عاشقان از درد زان نالیدهاند ** که نظر ناجایگه مالیدهاند
- Âşıklar, bakılmaması lazım gelen yere bakarlar da o yüzden dertlenirler, o dert sebebiyle de ağlarlar, inlerler.
-
بیشبان دانستهاند آن ظبی را ** رایگان دانستهاند آن سبی را 230
- O ceylanı çobansız, o esiri ucuz sanırlar.
-
تا ز غمزه تیر آمد بر جگر ** که منم حارس گزافه کم نگر
- Nihayet “Gözcüsü, bekçisi benim... Az bak!” diye bir bakış okudur gelir, ciğerlerine saplanır!
-
کی کم از بره کم از بزغالهام ** که نباشد حارس از دنبالهام
- Ben, bir kuzudan da, keçiden de aşağı mıyım ki ardımda gözcüm, bekçim olmasın?
-
حارسی دارم که ملکش میسزد ** داند او بادی که آن بر من وزد
- Öyle bir bekçim var ki saltanat, ona yaraşır... Bana nasıl bir yel esmekte? O bilir!
-
سرد بود آن باد یا گرم آن علیم ** نیست غافل نیست غایب ای سقیم
- O yel soğuk mudur, sıcak mı? O bilen Allah, gafil değildir... Bilir a kötü kişi!
-
نفس شهوانی ز حق کرست و کور ** من به دل کوریت میدیدم ز دور 235
- Fakat şehvete mensup olan nefis, Hak’tan sağırdır, kördür. Ben de senin körlüğünü ta uzaktan gördüm.
-
هشت سالت زان نپرسیدم به هیچ ** که پرت دیدم ز جهل پیچ پیچ
- Onun için sekiz yıldır hiç seni sormadım... Çünkü seni bilgisizlikle kat kat dolu gördüm ben.
-
خود چه پرسم آنک او باشد بتون ** که تو چونی چون بود او سرنگون
- Külhandaki adama nasılsın diye neye sorayım? Nasıl olacak; baş aşağı bir halde işte!
-
مثال دنیا چون گولخن و تقوی چون حمام
- Dünya külhana benzer, takva da hamama
-
شهوت دنیا مثال گلخنست ** که ازو حمام تقوی روشنست
- Dünya şehveti, külhana benzer. Takva hamamı da onunla aydınlanır.
-
لیک قسم متقی زین تون صفاست ** زانک در گرمابه است و در نقاست
- Fakat takva sahipleri bu külhanda safa ve zevk içindedirler... Çünkü onlar, hamama girmiş, yunup arınmışlardır.