-
محرم آن آه کمیابست بس ** شب رو و پنهانروی کن چون عسس
- O ahın mahremi pek azdır... Geceleri git, hem de bekçi gibi gizlice yürü.
-
سوی دریا عزم کن زین آبگیر ** بحر جو و ترک این گرداب گیر
- Bu gölcükten denize doğru git... Denizi ara, şu girdabı bırak.
-
سینه را پا ساخت میرفت آن حذور ** از مقام با خطر تا بحر نور 2235
- Göğsünü ayak yaptı da yola düştü... Çekingen balık, o tehlikeli yerden ta nur denizine kadar yürüdü, denize ulaştı.
-
همچو آهو کز پی او سگ بود ** میدود تا در تنش یک رگ بود
- Ardına köpek düşen ceylan, hayatından bir damar bile kalsa koşar ya... İşte o da onun gibi koşmaktaydı.
-
خواب خرگوش و سگ اندر پی خطاست ** خواب خود در چشم ترسنده کجاست
- Artık köpek varken tavşan uykusuna dalmak hatadır... Zaten korkan adamın gözüne uyku girer mi?
-
رفت آن ماهی ره دریا گرفت ** راه دور و پهنهی پهنا گرفت
- O balık gitti deniz yolunu tuttu... Pek uzun olan o yola düştü.
-
رنجها بسیار دید و عاقبت ** رفت آخر سوی امن و عافیت
- Bir hayli zahmetler çekti, fakat sonun da emniyet ve afiyet makamına yetişti.
-
خویشتن افکند در دریای ژرف ** که نیابد حد آن را هیچ طرف 2240
- Kendisini uçsuz bucaksız, hiçbir yandan kıyısı görünmez denize attı.
-
پس چو صیادان بیاوردند دام ** نیمعاقل را از آن شد تلخ کام
- Derken balıkçılar ağ getirdiler... Yarı akıllının neşesi bozuldu, ağzının tadı kaçtı.
-
گفت اه من فوت کردم فرصه را ** چون نگشتم همره آن رهنما
- Dedi ki: Eyvahlar olsun. Fırsatı fevt ettim, nasıl oldu da o yol gösterene arkadaş olmadım?
-
ناگهان رفت او ولیکن چونک رفت ** میببایستم شدن در پی بتفت
- O ansızın gitti... Gitti ama benim de hararetle ardına düşmem gerekti.
-
بر گذشته حسرت آوردن خطاست ** باز ناید رفته یاد آن هباست
- Fakat geçene acınmak hatadır... Gitti mi gitti gider! Gayrı onu anmanın hiçbir faydası yoktur!
-
قصهی آن مرغ گرفته کی وصیت کرد کی بر گذشته پشیمانی مخور تدارک وقت اندیش و روزگار مبر در پشیمانی
- Tutulan kuşun, geçmiş zamana pişman olma, içinde bulunduğun vaktin kıymetini bil, bundan istifadeye çalış, pişmanlıkla vakit geçirme diye nasihati
-
آن یکی مرغی گرفت از مکر و دام ** مرغ او را گفت ای خواجهی همام 2245
- Birisi hileyle tuzağına bir kuş düşürdü. Kuş, ona dedi ki: Ey ulu hoca.
-
به تو بسی گاوان و میشان خوردهای ** تو بسی اشتر به قربان کردهای
- Sen birçok öküzler, koyunlar yedin... Birçok develer kurban ettin.
-
تو نگشتی سیر زانها در زمن ** هم نگردی سیر از اجزای من
- Dünyada onlarla bile doymadın... Benimle de doymazsın sen!
-
هل مرا تا که سه پندت بر دهم ** تا بدانی زیرکم یا ابلهم
- Beni bırak da sana üç öğüt vereyim... Bak bakalım aptal mıyım, akıllı mıyım?
-
اول آن پند هم در دست تو ** ثانیش بر بام کهگل بست تو
- Birinci öğüdü elimdeyken vereyim, ikincisini samanla karışık balçıktan yapılma damının üstünde.
-
وآن سوم پند دهم من بر درخت ** که ازین سه پند گردی نیکبخت 2250
- Üçüncüsünü de ağacın üstünde veririm... Bu üç öğütle bahtın iyileşir.
-
آنچ بر دستست اینست آن سخن ** که محالی را ز کس باور مکن
- Elindeyken vereceğim öğüt şu: Olmayacak söze kim söylerse söylesin inanma.
-
بر کفش چون گفت اول پند زفت ** گشت آزاد و بر آن دیوار رفت
- Bu ulu öğüdü elindeyken verip azat oldu, duvarın üstüne konup,
-
گفت دیگر بر گذشته غم مخور ** چون ز تو بگذشت زان حسرت مبر
- Dedi ki: Geçmiş gitmiş şeye gam yeme... Fırsatını kaybettin mi üzülme artık!
-
بعد از آن گفتش که در جسمم کتیم ** ده درمسنگست یک در یتیم
- Sonra “Şu küçücük bedenimde on dirhem ağırlığında paha biçilmez bir inci var.
-
دولت تو بخت فرزندان تو ** بود آن گوهر به حق جان تو 2255
- Seni de oğullarını da devlete eriştirdi... O inci senin hakkındı...
-
فوت کردی در که روزیات نبود ** که نباشد مثل آن در در وجود
- Fakat kısmetin değilmiş, kaçırdın... Öyle bir inci dünyada bulunmaz” dedi.
-
آنچنان که وقت زادن حامله ** ناله دارد خواجه شد در غلغله
- Adam gebe kadın doğururken nasıl feryat ederse öyle bağırmaya başladı.