English    Türkçe    فارسی   

4
2245-2269

  • آن یکی مرغی گرفت از مکر و دام ** مرغ او را گفت ای خواجه‌ی همام 2245
  • Birisi hileyle tuzağına bir kuş düşürdü. Kuş, ona dedi ki: Ey ulu hoca.
  • به تو بسی گاوان و میشان خورده‌ای ** تو بسی اشتر به قربان کرده‌ای
  • Sen birçok öküzler, koyunlar yedin... Birçok develer kurban ettin.
  • تو نگشتی سیر زانها در زمن ** هم نگردی سیر از اجزای من
  • Dünyada onlarla bile doymadın... Benimle de doymazsın sen!
  • هل مرا تا که سه پندت بر دهم ** تا بدانی زیرکم یا ابلهم
  • Beni bırak da sana üç öğüt vereyim... Bak bakalım aptal mıyım, akıllı mıyım?
  • اول آن پند هم در دست تو ** ثانیش بر بام کهگل بست تو
  • Birinci öğüdü elimdeyken vereyim, ikincisini samanla karışık balçıktan yapılma damının üstünde.
  • وآن سوم پند دهم من بر درخت ** که ازین سه پند گردی نیکبخت 2250
  • Üçüncüsünü de ağacın üstünde veririm... Bu üç öğütle bahtın iyileşir.
  • آنچ بر دستست اینست آن سخن ** که محالی را ز کس باور مکن
  • Elindeyken vereceğim öğüt şu: Olmayacak söze kim söylerse söylesin inanma.
  • بر کفش چون گفت اول پند زفت ** گشت آزاد و بر آن دیوار رفت
  • Bu ulu öğüdü elindeyken verip azat oldu, duvarın üstüne konup,
  • گفت دیگر بر گذشته غم مخور ** چون ز تو بگذشت زان حسرت مبر
  • Dedi ki: Geçmiş gitmiş şeye gam yeme... Fırsatını kaybettin mi üzülme artık!
  • بعد از آن گفتش که در جسمم کتیم ** ده درمسنگست یک در یتیم
  • Sonra “Şu küçücük bedenimde on dirhem ağırlığında paha biçilmez bir inci var.
  • دولت تو بخت فرزندان تو ** بود آن گوهر به حق جان تو 2255
  • Seni de oğullarını da devlete eriştirdi... O inci senin hakkındı...
  • فوت کردی در که روزی‌ات نبود ** که نباشد مثل آن در در وجود
  • Fakat kısmetin değilmiş, kaçırdın... Öyle bir inci dünyada bulunmaz” dedi.
  • آنچنان که وقت زادن حامله ** ناله دارد خواجه شد در غلغله
  • Adam gebe kadın doğururken nasıl feryat ederse öyle bağırmaya başladı.
  • مرغ گفتش نی نصیحت کردمت ** که مبادا بر گذشته‌ی دی غمت
  • Kuş dedi ki: Sana geçmiş şeye gam etme diye nasihat etmedim mi,
  • چون گذشت و رفت غم چون می‌خوری ** یا نکردی فهم پندم یا کری
  • Mademki geçip gitti, neden gam yersin? Ya öğüdümü anlamadın yahut da sağırsın sen.
  • وان دوم پندت بگفتم کز ضلال ** هیچ تو باور مکن قول محال 2260
  • Sonra bir de sana sapıklığa düşme olmayacak söze sakın inanma demedim mi? Bu ikinci öğüdüm değil miydi?
  • من نیم خود سه درمسنگ ای اسد ** ده درمسنگ اندرونم چون بود
  • Ben, kendim üç dirhem gelmem aslanım... İçinde on dirhemlik inci nasıl bulunur?
  • خواجه باز آمد به خود گفتا که هین ** باز گو آن پند خوب سیومین
  • Adam, bu söz üzerine kendine geldi, hadi dedi... o üçüncü güzel öğüdü de ver bakalım!
  • گفت آری خوش عمل کردی بدان ** تا بگویم پند ثالث رایگان
  • Kuş dedi ki: Evet. Allah için o ikisini iyi tuttun da üçüncüsünü sana bedava söyleyeceğim ha!
  • پند گفتن با جهول خوابناک ** تخت افکندن بود در شوره خاک
  • Uykuya dalmış bilgisiz kişiye öğüt vermek, çorak yere tohum saçmaktır.
  • چاک حمق و جهل نپذیرد رفو ** تخم حکمت کم دهش ای پندگو 2265
  • Aptallık ve bilgisizlik yırtığı yama kabul etmez... Ey öğütçü, ona hikmet tohumunu pek saçma.
  • چاره اندیشیدن آن ماهی نیم‌عاقل و خود را مرده کردن
  • O yarı akıllı balığın kurtulmak için bir çare düşünmesi ve kendisini ölü göstermesi
  • گفت ماهی دگر وقت بلا ** چونک ماند از سایه‌ی عاقل جدا
  • Öbür balık, o belâ çağında aklının gölgesinden ayrı düştü de dedi ki:
  • کو سوی دریا شد و از غم عتیق ** فوت شد از من چنان نیکو رفیق
  • O, denize vardı, gamdan azat oldu... Ben öyle bir iyi arkadaştan ayrıldım.
  • لیک زان نندیشم و بر خود زنم ** خویشتن را این زمان مرده کنم
  • Fakat artık onu düşünmeyeyim de kendi kendime bir çare bulayım... Şimdi kendimi ölü göstereyim ben...
  • پس برآرم اشکم خود بر زبر ** پشت زیر و می‌روم بر آب بر
  • Suyun üstüne çıkıp karnımı yukarıya, sırtı mı aşağıya verip kendimi salı vereyim... Su, nereye götürürse gideyim.