-
گفت دیگر بر گذشته غم مخور ** چون ز تو بگذشت زان حسرت مبر
- Dedi ki: Geçmiş gitmiş şeye gam yeme... Fırsatını kaybettin mi üzülme artık!
-
بعد از آن گفتش که در جسمم کتیم ** ده درمسنگست یک در یتیم
- Sonra “Şu küçücük bedenimde on dirhem ağırlığında paha biçilmez bir inci var.
-
دولت تو بخت فرزندان تو ** بود آن گوهر به حق جان تو 2255
- Seni de oğullarını da devlete eriştirdi... O inci senin hakkındı...
-
فوت کردی در که روزیات نبود ** که نباشد مثل آن در در وجود
- Fakat kısmetin değilmiş, kaçırdın... Öyle bir inci dünyada bulunmaz” dedi.
-
آنچنان که وقت زادن حامله ** ناله دارد خواجه شد در غلغله
- Adam gebe kadın doğururken nasıl feryat ederse öyle bağırmaya başladı.
-
مرغ گفتش نی نصیحت کردمت ** که مبادا بر گذشتهی دی غمت
- Kuş dedi ki: Sana geçmiş şeye gam etme diye nasihat etmedim mi,
-
چون گذشت و رفت غم چون میخوری ** یا نکردی فهم پندم یا کری
- Mademki geçip gitti, neden gam yersin? Ya öğüdümü anlamadın yahut da sağırsın sen.
-
وان دوم پندت بگفتم کز ضلال ** هیچ تو باور مکن قول محال 2260
- Sonra bir de sana sapıklığa düşme olmayacak söze sakın inanma demedim mi? Bu ikinci öğüdüm değil miydi?
-
من نیم خود سه درمسنگ ای اسد ** ده درمسنگ اندرونم چون بود
- Ben, kendim üç dirhem gelmem aslanım... İçinde on dirhemlik inci nasıl bulunur?
-
خواجه باز آمد به خود گفتا که هین ** باز گو آن پند خوب سیومین
- Adam, bu söz üzerine kendine geldi, hadi dedi... o üçüncü güzel öğüdü de ver bakalım!
-
گفت آری خوش عمل کردی بدان ** تا بگویم پند ثالث رایگان
- Kuş dedi ki: Evet. Allah için o ikisini iyi tuttun da üçüncüsünü sana bedava söyleyeceğim ha!
-
پند گفتن با جهول خوابناک ** تخت افکندن بود در شوره خاک
- Uykuya dalmış bilgisiz kişiye öğüt vermek, çorak yere tohum saçmaktır.
-
چاک حمق و جهل نپذیرد رفو ** تخم حکمت کم دهش ای پندگو 2265
- Aptallık ve bilgisizlik yırtığı yama kabul etmez... Ey öğütçü, ona hikmet tohumunu pek saçma.
-
چاره اندیشیدن آن ماهی نیمعاقل و خود را مرده کردن
- O yarı akıllı balığın kurtulmak için bir çare düşünmesi ve kendisini ölü göstermesi
-
گفت ماهی دگر وقت بلا ** چونک ماند از سایهی عاقل جدا
- Öbür balık, o belâ çağında aklının gölgesinden ayrı düştü de dedi ki:
-
کو سوی دریا شد و از غم عتیق ** فوت شد از من چنان نیکو رفیق
- O, denize vardı, gamdan azat oldu... Ben öyle bir iyi arkadaştan ayrıldım.
-
لیک زان نندیشم و بر خود زنم ** خویشتن را این زمان مرده کنم
- Fakat artık onu düşünmeyeyim de kendi kendime bir çare bulayım... Şimdi kendimi ölü göstereyim ben...
-
پس برآرم اشکم خود بر زبر ** پشت زیر و میروم بر آب بر
- Suyun üstüne çıkıp karnımı yukarıya, sırtı mı aşağıya verip kendimi salı vereyim... Su, nereye götürürse gideyim.
-
میروم بر وی چنانک خس رود ** نی بسباحی چنانک کس رود 2270
- Yüzen kişi gibi değil de âdeta bir saman çöpü gibi su üstünde sürükleneyim.
-
مرده گردم خویش بسپارم به آب ** مرگ پیش از مرگ امنست از عذاب
- Kendimi ölüye benzetip suya bırakayım... Ölümden önce ölmek, azaptan kurtuluştur.
-
مرگ پیش از مرگ امنست ای فتی ** این چنین فرمود ما را مصطفی
- Ey yiğit ölümden önce ölmek emniyettir... Bize Mustafa böyle buyurdu.
-
گفت موتواکلکم من قبل ان ** یاتی الموت تموتوا بالفتن
- Dedi ki: Size ölüm, sınamalarla gelmeden hepiniz ölün.
-
همچنان مرد و شکم بالا فکند ** آب میبردش نشیب و گه بلند
- Balık, güya öldü, karnını yukarıya çevirdi... Su, onu gâh yukarıya çıkarıyor, gâh aşağıya alıyordu.
-
هر یکی زان قاصدان بس غصه برد ** که دریغا ماهی بهتر بمرد 2275
- Balıkçıların her biri eyvah dediler... En iyi balık öldü... Hepsi de pek kederlendi.
-
شاد میشد او کز آن گفت دریغ ** پیش رفت این بازیم رستم ز تیغ
- Balık onların eyvah demelerinden sevindi... Bu oyunla kılıçtan kurtuldum galibi dedi.
-
پس گرفتش یک صیاد ارجمند ** پس برو تف کرد و بر خاکش فکند
- Balıkçının biri onu yakaladı... Tuh yazıklar olsun deyip fırlattı, toprağa attı.