-
هر که در تونست او چون خادمست ** مر ورا که صابرست و حازمست
- Külhanda kalan dünya şehvetine sabreden, dünyadan el etek çeken kişiye hizmetçi mesabesindedir.
-
هر که در حمام شد سیمای او ** هست پیدا بر رخ زیبای او
- Hamamda olan, yüzünden, yüzünün temizliğinden, güzelliğinden anlaşılır.
-
تونیان را نیز سیما آشکار ** از لباس و از دخان و از غبار 245
- Külhandakiler de yüzlerindeki ve elbiselerindeki duman, is ve tozdan belli olurlar.
-
ور نبینی روش بویش را بگیر ** بو عصا آمد برای هر ضریر
- Yüzünü görmezsen kokusuna dikkat et... Koku, her köre sopa gibidir!
-
ور نداری بو در آرش در سخن ** از حدیث نو بدان راز کهن
- Kokusunu da alamadıysan onu konuştur; yeni sözden eski sırrı anla!
-
پس بگوید تونیی صاحب ذهب ** بیست سله چرک بردم تا به شب
- Altın babası külhancı der ki: Bugün akşama kadar tam yirmi küfe tezek taşıdım.
-
حرص تو چون آتشست اندر جهان ** باز کرده هر زبانه صد دهان
- Bunun gibi senin hırsın da, bu dünyada ateşe benzer... Her alevi, yüzlerce ağız açmıştır!
-
پیش عقل این زر چو سرگین ناخوشست ** گرچه چون سرگین فروغ آتشست 250
- 250.Gerçi tezek, ateşi alevler, kuvvetlendirir ama akla göre bu altın, hiç de hoşa gitmeyen fışkıdır, tezektir.
-
آفتابی که دم از آتش زند ** چرک تر را لایق آتش کند
- Ateşten dem vuran güneş, yaş fışkıyı ateşe atılmaya değer bir hale getirir.
-
آفتاب آن سنگ را هم کرد زر ** تا بتون حرص افتد صد شرر
- İşte bunun gibi hırs külhanı yüzlerce kıvılcımla kıvılcımlansın, alevlensin diye o taşı altın haline getiren de yine güneştir.
-
آنک گوید مال گرد آوردهام ** چیست یعنی چرک چندین بردهام
- Mal topladım diyen ne diyor yani? Bu kadar fışkı, bu kadar tezek getirdim diyor!
-
این سخن گرچه که رسواییفزاست ** در میان تونیان زین فخرهاست
- Bu söz, rezilliği arttıran bir sözdür ama külhandakiler, aralarında bununla övünürler!
-
که تو شش سله کشیدی تا به شب ** من کشیدم بیست سله بی کرب 255
- Sen akşama kadar altı küfe tezek getirdin... Hâlbuki ben, hiç zahmet çekmeden tamam yirmi küfe tezek taşıdım, derler.
-
آنک در تون زاد و پاکی را ندید ** بوی مشک آرد برو رنجی پدید
- Külhanda doğup temizlik nedir görmeyen kişiye mis koklatsın incinir, hasta olur!
-
قصهی آن دباغ کی در بازار عطاران از بوی عطر و مشک بیهوش و رنجور شد
- Güzel koku satanların pazarında güzel kokularla mis kokusundan bayılan ve hasta düşen derici
-
آن یکی افتاد بیهوش و خمید ** چونک در بازار عطاران رسید
- Birisi, güzel koku satanların pazarına gelince aklı başından gitti, büzülüp yere yıkıldı.
-
بوی عطرش زد ز عطاران راد ** تا بگردیدش سر و بر جا فتاد
- Kerem sahibi attarlardan gelen güzel kokular, başını döndürdü, yere düştü!
-
همچو مردار اوفتاد او بیخبر ** نیم روز اندر میان رهگذر
- O bihaber, gün ortasında yol uğrağına bir leş gibi yıkıldı, kaldı.
-
جمع آمد خلق بر وی آن زمان ** جملگان لاحولگو درمان کنان 260
- Derhal halk, başına üşüştü... Herkes lâhavle diyerek derdine derman aramaktaydı.
-
آن یکی کف بر دل او می براند ** وز گلاب آن دیگری بر وی فشاند
- Birisi, eliyle kalbini yokluyor, öbürü yüzüne gülsuyu serpiyordu.
-
او نمیدانست کاندر مرتعه ** از گلاب آمد ورا آن واقعه
- Bilmiyordu ki o alanda onun başına ne geldiyse gülsuyundan geldi.
-
آن یکی دستش همیمالید و سر ** وآن دگر کهگل همی آورد تر
- Biri bileklerini başını ovuyor, öbürü hararetlensin diye samanlı ıslak balçık getiriyordu.
-
آن بخور عود و شکر زد به هم ** وآن دگر از پوششش میکرد کم
- Biri ödağacıyla şekeri karıştırıp tütsülüyor, başka biri elbisesinin bir kısmını soyup üstündekileri hafifletiyordu.
-
وآن دگر نبضش که تا چون میجهد ** وان دگر بوی از دهانش میستد 265
- Birisi nasıl atıyor diye nabzını yokluyor, öbürü ağzını kokluyor.
-
تا که می خوردست و یا بنگ و حشیش ** خلق درماندند اندر بیهشیش
- Şarap mı içti, esrar mı? Yoksa afyon mu yuttu... Anlamak istiyordu. Halk, onun neden bayıldığını anlayamamış, şaşırıp kalmıştı.
-
پس خبر بردند خویشان را شتاب ** که فلان افتاده است آنجا خراب
- Derhal akrabalarına haber verdiler, falan adam feşman yerde perişan bir halde düşüp kaldı dediler.