English    Türkçe    فارسی   

4
2656-2680

  • جنس سوی جنس صد پره پرد ** بر خیالش بندها را بر درد
  • Her şey, kendi cinsinden olana yüzlerce kanatla uçar gider, ona ulaşma hayaliyle bağlarını yırtıp yürür!
  • قصه‌ی آن زن کی طفل او بر سر ناودان غیژید و خطر افتادن بود و از علی کرم‌الله وجهه چاره جست
  • Çocuğu, kayıp oluk üstüne giden ve tehlikeye düşen kadının, Allah yüzünü ululasın, Ali'ye gelerek çare araması
  • یک زنی آمد به پیش مرتضی ** گفت شد بر ناودان طفلی مرا
  • Murtaza'nın yanına bir kadın gelip dedi ki; Çocuğum, oluğun üstüne kaydı.
  • گرش می‌خوانم نمی‌آید به دست ** ور هلم ترسم که افتد او به پست
  • Çağırsam ele geçmez. Bıraksam düşüp helak olacağından korkuyorum.
  • نیست عاقل تا که دریابد چون ما ** گر بگویم کز خطر سوی من آ
  • Akıllı değil ki tehlikeden kurtul, yanıma gel diyeyim de anlasın.
  • هم اشارت را نمی‌داند به دست ** ور بداند نشنود این هم به دست 2660
  • Elle işaret etsem anlamaz, anlasa bile kötülük şu ki dinlemez!
  • بس نمودم شیر و پستان را بدو ** او همی گرداند از من چشم و رو
  • Mememi, südumu gösterdim ama benden gözünü, yüzünü çevirip duruyor!
  • از برای حق شمایید ای مهان ** دستگیر این جهان و آن جهان
  • Allah hakkı için ey ulular, siz, bu âlemde de âcizlerin ellerinden tutan, onlara yardım eden erlersiniz, o âlemde de!
  • زود درمان کن که می‌لرزد دلم ** که بدرد از میوه‌ی دل بسکلم
  • Benim derdime tez bir derman bul ki gönlümün mey vasini kaybedeceğim diye yüreğim titremede!
  • گفت طفلی را بر آور هم به بام ** تا ببیند جنس خود را آن غلام
  • Ali dedi ki: dama bir çocuk çıkar., çocuğun, kendi cinsini görünce,
  • سوی جنس آید سبک زان ناودان ** جنس بر جنس است عاشق جاودان 2665
  • Derhal oluktan dama gelir., cins, cinsine ebedî olarak âşıktır.
  • زن چنان کرد و چو دید آن طفل او ** جنس خود خوش خوش بدو ورد آورد
  • Kadın öyle yaptı, çocuğu, o çocuğu görünce ona yüz tuttu;
  • سوی بام آمد ز متن ناودان ** جاذب هر جنس را هم جنس دان
  • Oluktan dama geldi. Her cins, kendi cinsinden olanları çeker, bunu böyle bil!
  • غژغژان آمد به سوی طفل طفل ** وا رهید او از فتادن سوی سفل
  • Çocuk, sürtüne sürtüne öbür çocuğun bulunduğu tarafa geldi ve aşağıya düşme tehlikesinden kurtuldu.
  • زان بود جنس بشر پیغامبران ** تا بجنسیت رهند از ناودان
  • Peygamberler de, kullan oluktan kurtarmak için insan olarak gönderilmişlerdir.
  • پس بشر فرمود خود را مثلکم ** تا به جنس آیید و کم گردید گم 2670
  • Peygamber, ben de sizin gibi insanım... Kendi cinsinize gelin kaybolmayın buyurdu.
  • زانک جنسیت عجایب جاذبیست ** جاذبش جنسست هر جا طالبیست
  • Çünkü cinsiyetin acayip bir çekiciliği vardır, nerde birisini ve bir şeyi ariyan varsa onu aratan, o yana çeken cinsiyettir.
  • عیسی و ادریس بر گردون شدند ** با ملایک چونک هم‌جنس آمدند
  • Isa ve İdris, meleklerle aynı cinstendiler; onun için gökyüzüne çıktılar.
  • باز آن هاروت و ماروت از بلند ** جنس تن بودند زان زیر آمدند
  • Harut'la Marut'sa ten cinsindendiler; yücelerden aşağıya indiler.
  • کافران هم جنس شیطان آمده ** جانشان شاگرد شیطانان شده
  • Kâfirler, şeytanlarla aynı cinsindendir. Canları, şeytanların şakirdi olmuştur.
  • صد هزاران خوی بد آموخته ** دیده‌های عقل و دل بر دوخته 2675
  • Şeytanlardan yüzbinlerce kötü huylar öğrenmişler, akıl ve gönül gözünü kapamışlardır.
  • کمترین خوشان به زشتی آن حسد ** آن حسد که گردن ابلیس زد
  • Onların kötü huylarından en ehemmiyetsizi hasettir, hani iblis'in boynunu vuran haset!
  • زان سگان آموخته حقد و حسد ** که نخواهد خلق را ملک ابد
  • O köpekler, bunlara ululuk ve haset öğretmişlerdir, onlar, halkın ebedî bir mülke, bir devlete nail olmasını istemezler.
  • هر کرا دید او کمال از چپ و راست ** از حسد قولنجش آمد درد خاست
  • Kimde sağdan, soldan bir yücelik görürlerse hasetten âdeta kulunçları kabarır, dertlenirler.
  • زآنک هر بدبخت خرمن‌سوخته ** می‌نخواهد شمع کس افروخته
  • Çünkü harmanı yanmış talihsiz, kimsenin mumunun yanmasını istemez.
  • هین کمالی دست آور تا تو هم ** از کمال دیگران نفتی به غم 2680
  • Kendine gel de sen de bir yücelik elde et başkalarının yüceliğinden dertlenme!