English    Türkçe    فارسی   

4
2676-2700

  • کمترین خوشان به زشتی آن حسد ** آن حسد که گردن ابلیس زد
  • Onların kötü huylarından en ehemmiyetsizi hasettir, hani iblis'in boynunu vuran haset!
  • زان سگان آموخته حقد و حسد ** که نخواهد خلق را ملک ابد
  • O köpekler, bunlara ululuk ve haset öğretmişlerdir, onlar, halkın ebedî bir mülke, bir devlete nail olmasını istemezler.
  • هر کرا دید او کمال از چپ و راست ** از حسد قولنجش آمد درد خاست
  • Kimde sağdan, soldan bir yücelik görürlerse hasetten âdeta kulunçları kabarır, dertlenirler.
  • زآنک هر بدبخت خرمن‌سوخته ** می‌نخواهد شمع کس افروخته
  • Çünkü harmanı yanmış talihsiz, kimsenin mumunun yanmasını istemez.
  • هین کمالی دست آور تا تو هم ** از کمال دیگران نفتی به غم 2680
  • Kendine gel de sen de bir yücelik elde et başkalarının yüceliğinden dertlenme!
  • از خدا می‌خواه دفع این حسد ** تا خدایت وا رهاند از جسد
  • Allah’tan bu hasedin defini dile de Allah, seni cesetten kurtarsın!
  • مر ترا مشغولیی بخشد درون ** که نپردازی از آن سوی برون
  • Sana içten bir meşguliyet versin de ondan baş alamayasın!
  • جرعه‌ی می را خدا آن می‌دهد ** که بدو مست از دو عالم می‌دهد
  • Allah bir yudumcuk şaraba öyle bir hassa vermiştir ki adamı sarhoş eder, iki âlemden de kurtarır!
  • خاصیت بنهاده در کف حشیش ** کو زمانی می‌رهاند از خودیش
  • Bir avuç yeşil ota, esrara öyle bir hassa vermiştir ki bir zaman olsun insanı kendisinden alır!
  • خواب را یزدان بدان سان می‌کند ** کز دو عالم فکر را بر می‌کند 2685
  • Allah uykuya öyle bir hal vermiştir ki düşünceyi iki âlemden de keser!
  • کرد مجنون را ز عشق پوستی ** کو بنشناسد عدو از دوستی
  • Mecnun' u, bir deri aşkından öyle bir hale getirmiştir ki dostu düşmandan fark etmez olmuştur.
  • صد هزاران این چنین می‌دارد او ** که بر ادراکات تو بگمارد او
  • Senin anlayışına havale edilecek bunun gibi yüzbinlerce şarabı vardır onun!
  • هست میهای شقاوت نفس را ** که ز ره بیرون برد آن نحس را
  • Nefsin, kötülük şarapları var ki o kötü kişiyi bunlarla yoldan çıkarır!
  • هست میهای سعادت عقل را ** که بیابد منزل بی‌نقل را
  • Aklın, kutluluk şarapları var ki insan onların neşesiyle zevalsiz bir konak bulur.
  • خیمه‌ی گردون ز سرمستی خویش ** بر کند زان سو بگیرد راه پیش 2690
  • Sarhoşlukla gök kubbe çadırını o yandan söker, yola düşer!
  • هین بهر مستی دلا غره مشو ** هست عیسی مست حق خر مست جو
  • Kendine gel ey gönül de mağrur olma. İsa, Allah sarhoşudur, eşek, arpa sarhoşu!
  • این چنین می را بجو زین خنبها ** مستی‌اش نبود ز کوته دنبها
  • Şu küplerden o çeşit şaraplar ara ki sarhoşluğunun sonu gelmesin!
  • زانک هر معشوق چون خنبیست پر ** آن یکی درد و دگر صافی چو در
  • Çünkü her sevgili, dolu bir küpe benzer, o tortuludur, bu inci gibi saf!
  • می‌شناسا هین بچش با احتیاط ** تا میی یابی منزه ز اختلاط
  • Ey şarabı anlayan, tanıyan er, ihtiyatla tat da karışıksız, katıksız arı duru bir şarap bulasın!
  • هر دو مستی می‌دهندت لیک این ** مستی‌ات آرد کشان تا رب دین 2695
  • Her iki şarap da sarhoşluk verir ama bunun sarhoşluğu, adamı ta Allah' ya kadar çeker götürür!
  • تا رهی از فکر و وسواس و حیل ** بی عقال این عقل در رقص‌الجمل
  • Bunu iç de düşünceden, vesveselerden, hile ve düzenlerden kurtul; akıl bağı olmaksızın deve gibi coş, raksa giriş!
  • انبیا چون جنس روحند و ملک ** مر ملک را جذب کردند از فلک
  • Peygamberler, ruh ve melek âmindendirler, o yüzden gökteki meleği çekerler.
  • باد جنس آتش است و یار او ** که بود آهنگ هر دو بر علو
  • Yel, ateş cinsindendir, onun dostudur, her ikisi de yücelir, yücelere çıkar!
  • چون ببندی تو سر کوزه‌ی تهی ** در میان حوض یا جویی نهی
  • Boş testinin ağzını kapadın da havuza yahut ırmağa attın mı?
  • تا قیامت آن فرو ناید به پست ** که دلش خالیست و در وی باد هست 2700
  • Kıyamete kadar batmaz, çünkü içerisi boştur; o boşlukta hava vardır;