گفت موسی لطف بنمودیم وجود ** خود خداوندیت را روزی نبود
Musa dedi ki: Ben sana lütuflar gösterdim, cömertliklerde bulundum, fakat ne yapayım? Allah, sana kısmet etmemiş!
آن خداوندی که نبود راستین ** مر ورا نه دست دان نه آستین2775
Hakikî olmayan padişahlığı ne el bil, ne yen!
آن خداوندی که دزدیده بود ** بی دل و بی جان و بی دیده بود
Çalma, çırpma padişahlık, cansız, gönülsüz ve gözsüzdür.
آن خداوندی که دادندت عوام ** باز بستانند از تو همچو وام
Sana padişahlığı halk verdiyse borç alır gibi yine senden alır!
ده خداوندی عاریت به حق ** تا خداوندیت بخشد متفق
İğreti padişahlığı Allah' ya ver de Allah sana herkesin kabul edeceği hakikî bir padişahlık versin!
منازعت امیران عرب با مصطفی علیهالسلام کی ملک را مقاسمت کن با ما تا نزاعی نباشد و جواب فرمودن مصطفی علیهالسلام کی من مامورم درین امارت و بحث ایشان از طرفین
Arap beylerinin, ülkeyi ve devlet! Aramızda bölüşelim de kavga, gürültü kalmasın diye Mustafa aleyhisselâm'a müracaatları, Mustafa aleyhisselâm'ın "Ben, bu beyliği yapmaya memurum" diye cevap vermesi, iki tarafın da birbirleriyle bahse girişmeleri
آن امیران عرب گرد آمدند ** نزد پیغامبر منازع میشدند
Arap beyleri toplanıp Peygamber' in yanına gelerek çekişmeye başladılar.
که تو میری هر یک از ما هم امیر ** بخش کن این ملک و بخش خود بگیر2780
Dediler ki: Sen bir beysin... Bizim de her birimiz birer beyiz! Şu beyliği bölüşelim, ülkenin sana düşen kısmını al!
هر یکی در بخش خود انصافجو ** تو ز بخش ما دو دست خود بشو
Her birimiz, kendisine düşen bölüğe razı olsun; sen de artık bizim hissemizden el yıka!
گفت میری مر مرا حق داده است ** سروری و امر مطلق داده است
Peygamber dedi ki: Bana beyliği Allah verdi... O, bana başbuğluk ve mutlak bir beylik ihsan etti.
کین قران احمدست و دور او ** هین بگیرید امر او را اتقوا
Buyurdu ki: Bu devir, Ahmed’in devridir, bu zaman, Ahmed’in zamanı... Kendinize gelin de onun emrine uyun!
قوم گفتندش که ما هم زان قضا ** حاکمیم و داد امیریمان خدا
Kavim, biz de Allah’ın takdiri ile hükmediyoruz... Bize de beyliği veren Allah’tır dedi.
گفت لیکن مر مرا حق ملک داد ** مر شما را عاریه از بهر زاد2785
Peygamber fakat dedi... Allah, bana beyliği bir mülk olarak verdi, sizeyse bir vesileyle iğreti.
میری من تا قیامت باقیست ** میری عاریتی خواهد شکست
Benim beyliğim kıyamete dek bakidir... İğreti beylikse çabucak geçip gider!
قوم گفتند ای امیر افزون مگو ** چیست حجت بر فزونجویی تو
Kavim “ey emîr... Çok söyleme; üstün olduğunu iddia ediyorsun, delilin nedir?” dediler.
در زمان ابری برآمد ز امر مر ** سیل آمد گشت آن اطراف پر
Derhal Allah’ın kahır emri ile gökyüzünde bir bulut peydahlandı. Sel bastı, bütün o civarı kapladı.
رو به شهر آورد سیل بس مهیب ** اهل شهر افغانکنان جمله رعیب
O pek korkunç sel şehre yüz tuttu... Şehirliler feryat ederek korkudan kaçışmaya başladılar.
گفت پیغامبر که وقت امتحان ** آمد اکنون تا گمارد گردد عیان2790
Sınama zamanı gelmişti... Şüphenin kalkacağı hakikatin apaçık ortaya çıkacağı zamandı. Peygamber dedi ki:
هر امیری نیزهی خود در فکند ** تا شود در امتحان آن سیلبند
Her bey mızrağını atsın da şu sel dursun! Beyliğinizi bir sınayalım! Hepsi mızraklarını attılar.
پس قضیب انداخت در وی مصطفی ** آن قضیب معجز فرمان روا
Mustafa’da elindeki sopayı, o buyruklar yürüten inanmayanları âciz bırakan sopayı attı.
نیزهها را همچو خاشاکی ربود ** آب تیز سیل پرجوش عنود
O coşkun inatçı ve şiddetli sel, bütün o mızrakları saman çöpü gibi önüne katıp sürükledi.
نیزهها گم گشت جمله و آن قضیب ** بر سر آب ایستاده چون رقیب
Bütün mızraklar kayboldu... Sopaysa bir gözcü gibi suyun üstünde duruyordu!
ز اهتمام آن قضیب آن سیل زفت ** روبگردانید و آن سیلاب رفت2795
O sopanın himmetiyle o şiddetli sel, şehirden yüz çevirdi, başka bir tarafa akıp gitti.
چون بدیدند از وی آن امر عظیم ** پس مقر گشتند آن میران ز بیم
Bu büyük işi gören Arap beyleri, korkularından hep Mustafa’nın beyliğini tasdik ettiler.
جز سه کس که حقد ایشان چیره بود ** ساحرش گفتند و کاهی از جحود
Yalnız hasetleri pek üstün olan üç kişi inanmadı... İnatlarından büyücü ve kâhin dediler.
ملک بر بسته چنان باشد ضعیف ** ملک بر رسته چنین باشد شریف
İğreti beylik böyle zayıf olur... Allah vergisi olan beylikse böyle yücedir işte.