-
رو به شهر آورد سیل بس مهیب ** اهل شهر افغانکنان جمله رعیب
- O pek korkunç sel şehre yüz tuttu... Şehirliler feryat ederek korkudan kaçışmaya başladılar.
-
گفت پیغامبر که وقت امتحان ** آمد اکنون تا گمارد گردد عیان 2790
- Sınama zamanı gelmişti... Şüphenin kalkacağı hakikatin apaçık ortaya çıkacağı zamandı. Peygamber dedi ki:
-
هر امیری نیزهی خود در فکند ** تا شود در امتحان آن سیلبند
- Her bey mızrağını atsın da şu sel dursun! Beyliğinizi bir sınayalım! Hepsi mızraklarını attılar.
-
پس قضیب انداخت در وی مصطفی ** آن قضیب معجز فرمان روا
- Mustafa’da elindeki sopayı, o buyruklar yürüten inanmayanları âciz bırakan sopayı attı.
-
نیزهها را همچو خاشاکی ربود ** آب تیز سیل پرجوش عنود
- O coşkun inatçı ve şiddetli sel, bütün o mızrakları saman çöpü gibi önüne katıp sürükledi.
-
نیزهها گم گشت جمله و آن قضیب ** بر سر آب ایستاده چون رقیب
- Bütün mızraklar kayboldu... Sopaysa bir gözcü gibi suyun üstünde duruyordu!
-
ز اهتمام آن قضیب آن سیل زفت ** روبگردانید و آن سیلاب رفت 2795
- O sopanın himmetiyle o şiddetli sel, şehirden yüz çevirdi, başka bir tarafa akıp gitti.
-
چون بدیدند از وی آن امر عظیم ** پس مقر گشتند آن میران ز بیم
- Bu büyük işi gören Arap beyleri, korkularından hep Mustafa’nın beyliğini tasdik ettiler.
-
جز سه کس که حقد ایشان چیره بود ** ساحرش گفتند و کاهی از جحود
- Yalnız hasetleri pek üstün olan üç kişi inanmadı... İnatlarından büyücü ve kâhin dediler.
-
ملک بر بسته چنان باشد ضعیف ** ملک بر رسته چنین باشد شریف
- İğreti beylik böyle zayıf olur... Allah vergisi olan beylikse böyle yücedir işte.
-
نیزهها را گر ندیدی با قضیب ** نامشان بین نام او بین این نجیب
- Ey soyu sopu belli kişi, o mızraklarla sopayı görmediysen o beylerin adları ile peygamberin adına bak.
-
نامشان را سیل تیز مرگ برد ** نام او و دولت تیزش نمرد 2800
- Onların adlarını kuvvetli, şiddetli ölüm seli sildi süpürdü... Fakat Ahmed’in adı ve devleti baki.
-
پنج نوبت میزنندش بر دوام ** همچنین هر روز تا روز قیام
- Onun nöbetini günde beş defa vuruyorlar... bu, kıyamete kadar her gün böyle sürüp gidecek!
-
گر ترا عقلست کردم لطفها ** ور خری آوردهام خر را عصا
- Aklın varsa sana lûtuflarda bulundum... eşeksen eşeğe de asayı getirdim.
-
آنچنان زین آخرت بیرون کنم ** کز عصا گوش و سرت پر خون کنم
- Seni bu ahırdan öyle bir çıkarırım ki sopayla başını, kulağını kanlara boyarım!
-
اندرین آخر خران و مردمان ** مینیابند از جفای تو امان
- Bu ahırdaki eşekler de senin cefandan aman bulamıyorlar insanlarda!
-
نک عصا آوردهام بهر ادب ** هر خری را کو نباشد مستحب 2805
- İşte sevilmeyen her eşeği yola getirmek, terbiye etmek için sopa getirdim ben!
-
اژدهایی میشود در قهر تو ** که اژدهایی گشتهای در فعل و خو
- Seni kahretmek için o sopa, bir ejderha kesilir... çünkü sen de işte ve huyda bir ejderha kesilmişsin.
-
اژدهای کوهیی تو بیامان ** لیک بنگر اژدهای آسمان
- Sen amansız bir dağ ejderhasısın ama gökyüzü ejderhasına da bak!
-
این عصا از دوزخ آمد چاشنی ** که هلا بگریز اندر روشنی
- Bu sopada cehennemden bir hisse var... kendine gel de aydınlığa kaç.
-
ورنه در مانی تو در دندان من ** مخلصت نبود ز در بندان من
- Yoksa benim dişlerimin arasında kalırsın... benim kahrımdan seni kimse kurtaramaz demektedir.
-
این عصایی بود این دم اژدهاست ** تا نگویی دوزخ یزدان کجاست 2810
- Tanrı’nın cehennemi nerede demeyesin diye bu, bir sopayken şimdi ejderha olmuştur.
-
در بیان آنک شناسای قدرت حق نپرسد کی بهشت و دوزخ کجاست
-
هر کجا خدا دوزخ کند ** اوج را بر مرغ دام و فخ کند
- Tanrı kudretini bilip tanıyan cennetle cehennem nerede ki diye sormaz.
-
هم ز دندانت برآید دردها ** تا بگویی دوزخست و اژدها
- Tanrı, nereyi isterse orasını cehennem yapar... gökyüzünün yücelerini kuşa ökse ve tuzak haline getirir.
-
یا کند آب دهانت را عسل ** که بگویی که بهشتست و حلل
- Dişlerine bir ağrı verir ki bu diş ağrısı cehennem, ejderha dersin. Yahut da tükürdüğünü bal haline kor... bu, cennet ve cennet elbiseleri dersin!