-
اول از بهر دوم باشد چنان ** که شدن بر پایههای نردبان
- Merdiven basamaklarına çıkmak için önce birincisine, sonra ikincisine basmak lazım.
-
و آن دوم بهر سوم میدان تمام ** تا رسی تو پایه پایه تا به بام
- İkincisi de bil ki üçüncüsüne çıkmak için kurulmuştur... böyle, böyle merdivenin son basamağına çıkar dama varırsın.
-
شهوت خوردن ز بهر آن منی ** آن منی از بهر نسل و روشنی
- Yemek meni içindir... meni de soy sop üretmek, gönlü gözü aydınlatmak içindir.
-
کندبینش مینبیند غیر این ** عقل او بیسیر چون نبت زمین 2895
- Fakat kısa görüşlü adam, ilk işten başka bir şey görmez... aklı yerde yetişen otlara benzer, yere mahkûmdur, gezmez dolaşamaz.
-
نبت را چه خوانده چه ناخوانده ** هست پای او به گل در مانده
- Otu, ha çağırmışsın,ha çağırmamışsın... ayağı toprağa kakılmış kalmıştır.
-
گر سرش جنبد پیر باد رو ** تو به سر جنبانیش غره مشو
- Rüzgarın tesiri ile başını sallasa da baş sallanmasına aldanma.
-
آن سرش گوید سمعنا ای صبا ** پای او گوید عصینا خلنا
- Başı, ey seher yeli, duyduk, peki der ama ayağı isyan ediyoruz bırak bizi der.
-
چون ندارد سیر میراند چون عام ** بر توکل مینهد چون کور گام
- Kısa görüşlüde gezip dolaşmayı bilmediğinden aşağılık kişiler gibi sürünüp gider... körler gibi Tanrıya dayanıp adım atar.
-
بر توکل تا چه آید در نبرد ** چون توکل کردن اصحاب نرد 2900
- Savaşta Tanrıya dayanmaktan ne fayda çıkar ki? Bu tavla oynayan acemilerin Tanrıya dayanmasına benzer.
-
وآن نظرهایی که آن افسرده نیست ** جز رونده و جز درندهی پرده نیست
- Donup kalmamış olan keskin bakışlarsa, ileriyi delip gider, perdeleri yırtıp görür.
-
آنچ در ده سال خواهد آمدن ** این زمان بیند به چشم خویشتن
- Bu bakışa sahip olanlar, on yıl sonra olacak şeyi şimdicik, hem de gözleri ile görürler.
-
همچنین هر کس به اندازهی نظر ** غیب و مستقبل ببیند خیر وشر
- Böylece herkes bakışı ve görüşü miktarınca gaybı da görür, geleceği de... hayrı da görür şerri de.
-
چونک سد پیش و سد پس نماند ** شد گذاره چشم و لوح غیب خواند
- Gözün önünde ardında bir hail kalmadı mı bütün dünya dümdüz olur, göz, gayp levhini bile okur.
-
چون نظر پس کرد تا بدو وجود ** ماجرا و آغاز هستی رو نمود 2905
- Gözünü ardına çevirdi mi varlığın başladığı zamandan itibaren bütün macera ve âlemin yaradılışı gözüne görünür!
-
بحث املاک زمین با کبریا ** در خلیفه کردن بابای ما
- Yer meleklerinin ululuk ıssı Tanrı ile babamızın halife olması hususunda bahse giriştiklerini duyar görür.
-
چون نظر در پیش افکند او بدید ** آنچ خواهد بود تا محشر پدید
- Ön tarafa baktı mı mahşere kadar ne olacaksa onların da hepsi gözünün önünde canlanır.
-
پس ز پس میبیند او تا اصل اصل ** پیش میبیند عیان تا روز فصل
- Şu halde arkaya bakınca aslın aslına kadar... önüne bakınca kıyamete kadar her şey gözüne apaçık görünür.
-
هر کسی اندازهی روشندلی ** غیب را بیند به قدر صیقلی
- Herkes gönlünün aydınlığı ve cilâsı nispetinde gaybı görür.
-
هر که صیقل بیش کرد او بیش دید ** بیشتر آمد برو صورت پدید 2910
- Kim gönlünü daha fazla cilâladı ise daha ziyade görür... ona daha fazla suretler görünür.
-
گر تو گویی کان صفا فضل خداست ** نیز این توفیق صیقل زان عطاست
- Sen eğer bu arılık Tanrı lûtfu dersen gönlünü arıtmaya muvaffak oluş da onun vergisidir, onun lûtfundandır.
-
قدر همت باشد آن جهد و دعا ** لیس للانسان الا ما سعی
- O çalışma da o dua da himmet miktarıncadır... “İnsan, ancak çalıştığını elde eder!”
-
واهب همت خداوندست و بس ** همت شاهی ندارد هیچ خس
- Himmeti veren ancak Tanrıdır... hiçbir saman çöpü, padişahın himmetine sahip değildir.
-
نیست تخصیص خدا کس را به کار ** مانع طوع و مراد و اختیار
- Tanrının bir adamı bir işe ayırması, bir işe koşması, dileği, isteği, ihtiyar ve iradeyi men etmek değildir ki!
-
لیک چون رنجی دهد بدبخت را ** او گریزاند به کفران رخت را 2915
- Fakat talihsize bir zahmet erdi mi o pılısını pırtısını toplar, küfür ve isyan semtine çeker.
-
نیکبختی را چو حق رنجی دهد ** رخت را نزدیکتر وا مینهد
- Talihli birisine bir zahmet verdi mi o, pılısını pırtısını daha yakına çeker getirir.