چون محک آمد بلا و بیم جان ** زان پدید آید شجاع از هر جبان2920
Belâ ve can korkusu mihenktir... onun içindir yiğitler, tehlike anında korkaklardan ayırt edilirler.
وحی کردن حق به موسی علیهالسلام کی ای موسی من کی خالقم تعالی ترا دوست میدارم
Tanrı’nın Musa Aleyhisselâm’a”Ey Musa,ben yaratıcı Tanrı,seni seviyorum”diye vahyetmesi
گفت موسی را به وحی دل خدا ** کای گزیده دوست میدارم ترا
Tanrı Musa’nın gönlüne vahyetti: “Ey seçilmiş kişi ben seni seviyorum.”
گفت چه خصلت بود ای ذوالکرم ** موجب آن تا من آن افزون کنم
Musa ey kerem sahibi dedi: sebebini söyle de neyse onu arttırayım.
گفت چون طفلی به پیش والده ** وقت قهرش دست هم در وی زده
Tanrı dedi ki: Çocuk,anası kendisine kızsa bile yine anasına sarılır!
خود نداند که جز او دیار هست ** هم ازو مخمور هم از اوست مست
Ondan başka birisinin varlığını bile bilmez... ondan mahmurdur, ondan sarhoş.
مادرش گر سیلیی بر وی زند ** هم به مادر آید و بر وی تند2925
Anası ona bir sille indirse yine anasına gelir, ona sokulur.
از کسی یاری نخواهد غیر او ** اوست جمله شر او و خیر او
Ondan başka kimseden yardım istemez... bütün şerri de odur, bütün hayrı da o.
خاطر تو هم ز ما در خیر و شر ** التفاتش نیست جاهای دگر
Senin hatırında da hayırdan, şerden bizden başka kimse yok... başka yerlere dönüp bakmıyorsun bile!
غیر من پیشت چون سنگست و کلوخ ** گر صبی و گر جوان و گر شیوخ
Benden başka ne varsa sence taştan, kerpiçten ibaret... ister çocuk olsun, ister genç, ister ihtiyar, hiç kimseye aldırış ettiğin yok.
همچنانک ایاک نعبد در حنین ** در بلا از غیر تو لانستعین
Namazda “İyyake nâbüdü- yalnız sana taparız” ve belâ vakitlerinde “Senden başkasından yardım istemeyiz” demek de buna benzer.
هست این ایاک نعبد حصر را ** در لغت و آن از پی نفی ریا2930
Bu “İyyake nâbüdü” lûgatte hasrdır ve ancak ziyanı gidermeye münhasırdır.
هست ایاک نستعین هم بهر حصر ** حصر کرده استعانت را و قصر
“İyyake nestaîn” de hasr içindir ve yardım istemeyi yalnız Tanrı’ya hasreder.
که عبادت مر ترا آریم و بس ** طمع یاری هم ز تو داریم و بس
Yani bu ayetin mânası şudur: Ancak sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım isteriz.
خشم کردن پادشاه بر ندیم و شفاعت کردن شفیع آن مغضوب علیه را و از پادشاه درخواستن و پادشاه شفاعت او قبول کردن و رنجیدن ندیم از این شفیع کی چرا شفاعت کردی
Padişahın nedime kızması,birisinin şefaat ederek bağışlanmasını,dilemesi,padişahın bu şefaati kabulü,nedimin,neden şefaat ettin diye o adama incinmesi
پادشاهی بر ندیمی خشم کرد ** خواست تا از وی برآرد دود و گرد
Bir padişah, nedimlerinden birine kızdı, onun tozunu dumanına katmak, onu mahvetmek istedi.
کرد شه شمشیر بیرون از غلاف ** تا زند بر وی جزای آن خلاف
Kılıcını kınından çekti, yaptığı hareketin cezasını verecek, nedimin başını kesecekti.
هیچ کس را زهره نه تا دم زند ** یا شفیعی بر شفاعت بر تند2935
Kimsede bir şey söyleme, yahut birisinin şefaat edip bağışlanmasını dilemeye kudret yoktu.
جز عمادالملک نامی در خواص ** در شفاعت مصطفیوارانه خاص
Yalnız padişah yakınlarından İmadülmülk adlı birisi, Mustafa’casına şefaate kalkıştı;
بر جهید و زود در سجده فتاد ** در زمان شه تیغ قهر از کف نهاد
Yerinden sıçrayıp hemen secdeye kapandı... padişah da derhal kılıcını elinden bıraktı..
گفت اگر دیوست من بخشیدمش ** ور بلیسی کرد من پوشیدمش
Dedi ki: “İfrit bile olsa bağışladım... Şeytan bile olsa suçunu örttüm.
چونک آمد پای تو اندر میان ** راضیم گر کرد مجرم صد زیان
Ayağını ortaya attın mı atmadın mı? Yüzlerce ziyanda bulunmuş olsa razıyım.
صد هزاران خشم را توانم شکست ** که ترا آن فضل و آن مقدار هست2940
Yüz binlerce kızgınlıktan geçebilirim... senin benim yanımda o derece bir değerin vardır.
لابهات را هیچ نتوانم شکست ** زآنک لابهی تو یقین لابهی منست
Senin yalvarmana aldırış etmezlikten gelemem... senin yalvarman benim yalvarmam demektir.
گر زمین و آسمان بر هم زدی ** ز انتقام این مرد بیرون نامدی
Yerle gök birbirine karışsaydı bu adamı yine affetmezdim.
ور شدی ذره به ذره لابهگر ** او نبردی این زمان از تیغ سر
Vücudunun her zerresi, ayrı, ayrı yalvarsaydı yine başını kılıçtan kurtaramazdı.
بر تو میننهیم منت ای کریم ** لیک شرح عزت تست ای ندیم
Fakat bağışladım diye seni minnetli bir hale getirmiyorum ha... yalnız benim yanımdaki değerinin anlatıyorum ey benim yanımdaki değerini anlatıyorum ey benim nedimim!