-
وآن فزونی هم پی طمع دگر ** بیمعانی چاشنی ندهد صور
- O üstünlük isteği de başka bir tamahladır... hâsılı mânalar olmadıkça suretlerin bir lezzeti olamaz!
-
زان همیپرسی چرا این میکنی ** که صور زیتست و معنی روشنی
- İşte onun için “Neden bunu yapıyorsun?” diye sorarsın... çünkü suretler zeytin yağıdır mâna ışık.
-
ورنه این گفتن چرا از بهر چیست ** چونک صورت بهر عین صورتیست 2995
- Değilse bu “Neden” sözü neden? Çünkü suret, ancak o suret için olsaydı “Neden bunu yapıyorsun?” diye sormazdın ki!
-
این چرا گفتن سال از فایدهست ** جز برای این چرا گفتن بدست
- Bu “Neden” diye sormak, bir şey öğrenmek içindir... bundan başka bir suretle neden diye sormak kötüdür.
-
از چه رو فایدهی جویی ای امین ** چون بود فایده این خود همین
- Ey emin adam, bunun faydası, sırrı bundan ibaretse neden hikmetini arıyorsun ya!
-
پس نقوش آسمان و اهل زمین ** نیست حکمت کان بود بهر همین
- Göğün ve yer ehlinin suretleri, ancak bu suretler için yaratılmışsa bunda bir hikmet yoktur ki!
-
گر حکیمی نیست این ترتیب چیست ** ور حکیمی هست چون فعلش تهیست
- Bir hikmet sahibi yoksa bu tertip nedir... bir hikmet sahibi varsa işi nasıl boş ve abes olabilir?
-
کس نسازد نقش گرمابه و خضاب ** جز پی قصد صواب و ناصواب 3000
- Doğru, yanlış, bir şey düşünmeksizin ne kimse hamama bir resim yapar, ne bir yeri boyar!
-
مطالبه کردن موسی علیهالسلام حضرت را کی خلقت خلقا اهلکتهم و جواب آمدن
- Musa aleyhisselâm’ın Tanrı’ya “Neden halkı yarattın,sonrada onları helak adiyorsun?” diye sorması ve Tanrı’nın cevabı
-
گفت موسی ای خداوند حساب ** نقش کردی باز چون کردی خراب
- Musa dedi ki: Ey soru hesap gününün sahibi Tanrı, yapıp düzdün, neden yine bozar yıkarsın?
-
نر و ماده نقش کردی جانفزا ** وانگهان ویران کنی این را چرا
- Cana, canlar katan erler, dişiler yaratırsın... sonra bunları yıkar, mahvedersin; neden?
-
گفت حق دانم که این پرسش ترا ** نیست از انکار و غفلت وز هوا
- Tanrı dedi ki: Bu suali inkâr yüzünden, yahut gafletle ve nefsine uyarak sormuyorsun, biliyorum.
-
ورنه تادیب و عتابت کردمی ** بهر این پرسش ترا آزردمی
- Yoksa hoş görmez, gazap eder, bu soru yüzünden seni incitirdim.
-
لیک میخواهی که در افعال ما ** باز جویی حکمت و سر بقا 3005
- Fakat bizim işlerimizdeki hikmetleri, varlık sırlarını araştırıyorsun...
-
تا از آن واقف کنی مر عام را ** پخته گردانی بدین هر خام را
- Bunu bilip sonra da halka bildirmek ve her ham kişiyi bu suretle olgunlaştırmak istiyorsun.
-
قاصدا سایل شدی در کاشفی ** بر عوام ار چه که تو زان واقفی
- Sen bunu biliyorsun ama halka da bildirmek için sormaktasın.
-
زآنک نیم علم آمد این سال ** هر برونی را نباشد آن مجال
- Çünkü bu sual yarı bilgidir. Hiç bilmeyen, bu bilgiden dışarıda kalan bu soruyu soramaz.
-
هم سال از علم خیزد هم جواب ** همچنانک خار و گل از خاک و آب
- Sual de bilgiden doğar, cevap da... nitekim diken de toprakla sudan biter, gül de!
-
هم ضلال از علم خیزد هم هدی ** همچنانک تلخ و شیرین از ندا 3010
- Hem sapıklık bilgiden olur, hem doğru yolu buluş... nitekim acı da rutubetten hâsıl olur, tatlı da!
-
ز آشنایی خیزد این بغض و ولا ** وز غذای خویش بود سقم و قوی
- Bu nefret ve sevgi, aşinalıktan gelir... hastalık da iyi gıdadan olur, kuvvet de!
-
مستفید اعجمی شد آن کلیم ** تا عجمیان را کند زین سر علیم
- Tanrı Kelim’i de, acemilere bu sırrı bildirmek, onları faydalandırmak için kendini acemi yaptı.
-
ما هم از وی اعجمی سازیم خویش ** پاسخش آریم چون بیگانه پیش
- Bizde kendimizi ondan daha acemi yapalım da bilmez gibi cevabını dinleyelim.
-
خرفروشان خصم یکدیگر شدند ** تا کلید قفل آن عقد آمدند
- Eşek satanlar, o satışın anahtarını elde etmek için birbirlerine âdeta düşman olurlar, çekişir dururlar.
-
پس بفرمودش خدا ای ذولباب ** چون بپرسیدی بیا بشنو جواب 3015
- Tanrı buyurdu ki: Ey akıl sahibi Musa, madem ki sordun gel de cevabını duy.
-
موسیا تخمی بکار اندر زمین ** تا تو خود هم وا دهی انصاف این
- Ey Musa, yere bir tohum ek de bunun sırrını anla, insafa gel!
-
چونک موسی کشت و شد کشتش تمام ** خوشههااش یافت خوبی و نظام
- Musa tohum ekti, ekin bitti, kemale gelip başaklandı, güzelce, düzgünce yetişti...