-
خواب دید او کان پسر ناگه بمرد ** صافی عالم بر آن شه گشت درد
- Bir gece rüyasında çocuğunun ansızın öldüğünü gördü. Padişaha âlemin arılığı tortulu bir hal oldu.
-
خشک شد از تاب آتش مشک او ** که نماند از تف آتش اشک او
- Yanışının tesiri ile gözyaşları bile kurudu, ağlamaya bile iktidarı kalmadı.
-
آنچنان پر شد ز دود و درد شاه ** که نمییابید در وی راه آه
- Öyle dertlendi, öyle kederlendi ki ah etmeye bile mecali kesildi!
-
خواست مردن قالبش بیکار شد ** عمر مانده بود شه بیدار شد
- Ölüm isteği ile cesedi, iş görmez bir hal aldı... neyse eceli gelmemiş, ömrü varmış; uykudan uyandı.
-
شادیی آمد ز بیداریش پیش ** که ندیده بود اندر عمر خویش 3090
- Bu sefer de uyanınca öyle bir sevindi ki ömründe öyle bir sevinç görmemişti.
-
که ز شادی خواست هم فانی شدن ** بس مطوق آمد این جان و بدن
- Sevinçten ölecekti âdeta... canı ile bedeni sanki ölümle dirim arasında tomruğa vurulmuştu!
-
از دم غم میبمیرد این چراغ ** وز دم شادی بمیرد اینت لاغ
- Bu ışık gam soluğu ile de söner, neşe soluğu ile de... işte sana bir alay, işte sana bir eğlence!
-
در میان این دو مرگ او زنده است ** این مطوق شکل جای خنده است
- O, bu iki ölüm arasında diridir... bu tomruğa vurulmuş olduğu halde gülünecek bir şey!
-
شاه با خود گفت شادی را سبب ** آنچنان غم بود از تسبیب رب
- Padişah kendi kendine dedi ki: bu neşeye sebep, o gamdı; Tanrı sebep ihsan etti, sevindim.
-
ای عجب یک چیز از یک روی مرگ ** وان ز یک روی دگر احیا و برگ 3095
- Ne şaşılacak şey! Bir hadise bir yönden ölüm, öbür yönden dirim ve sevinç.
-
آن یکی نسبت بدان حالت هلاک ** باز هم آن سوی دیگر امتساک
- Şu bir yönden tatlıdır, zevk vericidir. Diğer bir yönden de öldürücü, azap vericidir.
-
شادی تن سوی دنیاوی کمال ** سوی روز عاقبت نقص و زوال
- Ten sevinci dünyaya mensup olana göre yücelik... fakat ahiret gününe göre noksan ve zeval!
-
خنده را در خواب هم تعبیر خوان ** گریه گوید با دریغ و اندهان
- Düş yorucu rüyada gülmeyi ağlamaya, hayıflamaya, kederlenmeye yorar.
-
گریه را در خواب شادی و فرح ** هست در تعبیر ای صاحب مرح
- Ağlamayı da sevince, feraha verir ey şen, esen kişi!
-
شاه اندیشید کین غم خود گذشت ** لیک جان از جنس این بدظن گشت 3100
- Padişah, bu gam geçti gitti ama can, bu çeşit şeylerden kötü şüphelere düşer diye düşünceye daldı.
-
ور رسد خاری چنین اندر قدم ** که رود گل یادگاری بایدم
- Gül gider de dedi, ayağıma böyle bir diken batarsa hiç olmazsa ondan bana bir yadigâr kalmalı!
-
چون فنا را شد سبب بیمنتهی ** پس کدامین راه را بندیم ما
- Yokluğa sayısız, sonsuz sebepler var... hangi yolu kapayalım ki?
-
صد دریچه و در سوی مرگ لدیغ ** میکند اندر گشادن ژیغ ژیغ
- Isırıcı ölüme yüzlerce pencere var, yüzlerce kapı var... açılırken her biri cik cik etmekte!
-
ژیغژیغ تلخ آن درهای مرگ ** نشنود گوش حریص از حرص برگ
- O ölüm kapılarının acı cik ciklerini haris kişinin kulağı, mal ve mülk hırsından duymaz.
-
از سوی تن دردها بانگ درست ** وز سوی خصمان جفا بانگ درست 3105
- Bir taraftan bedenin dertleri, kapıların sesi... bir taraftan düşmanların cefası kapıların sesi.
-
جان سر بر خوان دمی فهرست طب ** نار علتها نظر کن ملتهب
- Canım efendim, hele bir tıp fihristini oku hastalıkların yalımlı ateşini gör!
-
زان همه غرها درین خانه رهست ** هر دو گامی پر ز کزدمها چهست
- Bütün o alillerden bu eve yol var... her iki adımda akreplerle dolu bir kuyu var!
-
باد تندست و چراغم ابتری ** زو بگیرانم چراغ دیگری
- Rüzgâr şiddetli, ışığım sönmek üzere... çabuk davranayım da onun ışığından bir ışık daha uyandırayım.
-
تا بود کز هر دو یک وافی شود ** گر به باد آن یک چراغ از جا رود
- Bari bu ikisinden biri kalsın da yel, ışığın birini söndürürse onunla eğleneyim.
-
همچو عارف کن تن ناقص چراغ ** شمع دل افروخت از بهر فراغ 3110
- Ârifler gibi hani... ârif de bu noksan beden kendiliğinden kurtulmak için gönül kandilini yakar da