-
همچو ماهی بسته است او به شست ** شاه زاده ماند سالی و تو شصت
- Dünya seni de balık gibi oltasına takmıştır... şehzade bir yıl kaldı, sense altmış yıldır o oltadasın!
-
شصت سال از شست او در محنتی ** نه خوشی نه بر طریق سنتی 3200
- Tam altmış yıldır onun oltasında mihnetler içindesin... ne bir hoşluğum var, ne bir sünnete uyarsın!
-
فاسقی بدبخت نه دنیات خوب ** نه رهیده از وبال و از ذنوب
- Günahkâr bir bedbahtsın... ne dünyan güzel, ne vebalden, günahtan kurtulmuşsun!
-
نفخ او این عقدهها را سخت کرد ** پس طلب کن نفخهی خلاق فرد
- Dünyanın üfürüğü bu düğümleri pek sıkı düğümledi... sen artık tek yaratıcının üfürüğünü iste!
-
تا نفخت فیه من روحی ترا ** وا رهاند زین و گوید برتر آ
- İste de “Ben Adem’e ruhumdan üfürdüm” üfürüğü, seni bundan kurtarsın ve yücel desin!
-
جز به نفخ حق نسوزد نفخ سحر ** نفخ قهرست این و آن دم نفح مهر
- Büyü üfürüğünü Tanrı üfürüğünden başka bir şey bozmaz... bu kahır üfürüğüdür, o lûtuf üfürüğü!
-
رحمت او سابقست از قهر او ** سابقی خواهی برو سابق بجو 3205
- Tanrının rahmeti kahrından artıktır, ileridir. Sen de ileri olmak istiyorsan yürü, bir ileri gitmiş er ara.
-
تا رسی اندر نفوس زوجت ** کای شه مسحور اینک مخرجت
- Bu suretle amelleriyle, yahut, hurilerle evlendirilmiş kişilerin mertebesine eriş... ey büyülenmiş padişah işte sana kurtuluş çaresi!
-
با وجود زال ناید انحلال ** در شبیکه و در بر آن پر دلال
- Dünya kocakarısı senin yanında oldukça ve sen, onun işvelerine kapılıp kaldıkça ne onun ağı, tuzağı çözülür, ne büyü düğümleri.
-
نه بگفتست آن سراج امتان ** این جهان و آن جهان را ضرتان
- Ümmetlerin ışığı olan peygamber, bu dünya ile öbür dünyaya ortaklar demedi mi?
-
پس وصال این فراق آن بود ** صحت این تن سقام جان بود
- Şu halde bununla buluşmak ondan ayrılmaktır... bu bedenin sıhhati, canın hastalığıdır.
-
سخت میآید فراق این ممر ** پس فراق آن مقر دان سختتر 3210
- Bu geçitten ayrılmak müşküldür, o duraktan ayrılmaksa bil ki daha müşkül!
-
چون فراق نقش سخت آید ترا ** تا چه سخت آید ز نقاشش جدا
- Nakıştan ayrılmak bile sana güç geliyor... nakkaşından ayrılmak ne kadar güç gelir ya!
-
ای که صبرت نیست از دنیای دون ** چونت صبرست از خدا ای دوست چون
- Ey aşağılık dünya ayrılığına sabretmeyen dost, Tanrı ayrılığına nasıl sabredeceksin?
-
چونک صبرت نیست زین آب سیاه ** چون صبوری داری از چشمهی اله
- Bu kara sudan ayrılamıyorsun da Tanrı kaynağından ayrılmaya nasıl katlanıyorsun ya?
-
چونک بی این شرب کم داری سکون ** چون ز ابراری جدا وز یشربون
- Bu kara suyu içmedikçe pek dinlenemiyor, esenleşemiyorsun... iyi kişilerden ve onların içtikleri kaynak suyundan ayrılınca halin ne olur?
-
گر ببینی یک نفس حسن ودود ** اندر آتش افکنی جان و وجود 3215
- Bir nefescik Tanrı güzelliğini görsen canın da ateşlere düşer, vücudun da!
-
جیفه بینی بعد از آن این شرب را ** چون ببینی کر و فر قرب را
- Ondan sonra bu suyu cife görürsün... Tanrı yakınlığının debdebesini gördün mü,
-
همچو شهزاده رسی در یار خویش ** پس برون آری ز پا تو خار خویش
- Şehzade gibi sevgiline kavuşursun... ayağındaki dikeni çıkarırsın!
-
جهد کن در بیخودی خود را بیاب ** زودتر والله اعلم بالصواب
- Kendinden geçmeye çalış da hemencecik kendini bul... doğrusunu Tanrı daha iyi bilir.
-
هر زمانی هین مشو با خویش جفت ** هر زمان چون خر در آب و گل میفت
- Aklını başına devşir; her zaman kendinle eş olma... her an eşek gibi balçığa düşme.
-
از قصور چشم باشد آن عثار ** که نبیند شیب و بالا کور وار 3220
- Bu sürçme, gözünün iyi görmeyişindendir... kör gibi inişi yokuşu göremiyorsun.
-
بوی پیراهان یوسف کن سند ** زانک بویش چشم روشن میکند
- Yusuf’un gömleğinin kokusunu kendine senet yap... çünkü onun kokusu gözleri aydın eder!
-
صورت پنهان و آن نور جبین ** کرده چشم انبیا را دوربین
- O gizli suretle o alındaki nur, peygamberlerin gözlerini uzakları görür bir hale getirmiştir.
-
نور آن رخسار برهاند ز نار ** هین مشو قانع به نور مستعار
- O yüzün nuru, insanı ateşten kurtarır... kendine gel de iğreti nura kâni olma.