English    Türkçe    فارسی   

4
3210-3234

  • سخت می‌آید فراق این ممر ** پس فراق آن مقر دان سخت‌تر 3210
  • Bu geçitten ayrılmak müşküldür, o duraktan ayrılmaksa bil ki daha müşkül!
  • چون فراق نقش سخت آید ترا ** تا چه سخت آید ز نقاشش جدا
  • Nakıştan ayrılmak bile sana güç geliyor... nakkaşından ayrılmak ne kadar güç gelir ya!
  • ای که صبرت نیست از دنیای دون ** چونت صبرست از خدا ای دوست چون
  • Ey aşağılık dünya ayrılığına sabretmeyen dost, Tanrı ayrılığına nasıl sabredeceksin?
  • چونک صبرت نیست زین آب سیاه ** چون صبوری داری از چشمه‌ی اله
  • Bu kara sudan ayrılamıyorsun da Tanrı kaynağından ayrılmaya nasıl katlanıyorsun ya?
  • چونک بی این شرب کم داری سکون ** چون ز ابراری جدا وز یشربون
  • Bu kara suyu içmedikçe pek dinlenemiyor, esenleşemiyorsun... iyi kişilerden ve onların içtikleri kaynak suyundan ayrılınca halin ne olur?
  • گر ببینی یک نفس حسن ودود ** اندر آتش افکنی جان و وجود 3215
  • Bir nefescik Tanrı güzelliğini görsen canın da ateşlere düşer, vücudun da!
  • جیفه بینی بعد از آن این شرب را ** چون ببینی کر و فر قرب را
  • Ondan sonra bu suyu cife görürsün... Tanrı yakınlığının debdebesini gördün mü,
  • هم‌چو شه‌زاده رسی در یار خویش ** پس برون آری ز پا تو خار خویش
  • Şehzade gibi sevgiline kavuşursun... ayağındaki dikeni çıkarırsın!
  • جهد کن در بی‌خودی خود را بیاب ** زودتر والله اعلم بالصواب
  • Kendinden geçmeye çalış da hemencecik kendini bul... doğrusunu Tanrı daha iyi bilir.
  • هر زمانی هین مشو با خویش جفت ** هر زمان چون خر در آب و گل میفت
  • Aklını başına devşir; her zaman kendinle eş olma... her an eşek gibi balçığa düşme.
  • از قصور چشم باشد آن عثار ** که نبیند شیب و بالا کور وار 3220
  • Bu sürçme, gözünün iyi görmeyişindendir... kör gibi inişi yokuşu göremiyorsun.
  • بوی پیراهان یوسف کن سند ** زانک بویش چشم روشن می‌کند
  • Yusuf’un gömleğinin kokusunu kendine senet yap... çünkü onun kokusu gözleri aydın eder!
  • صورت پنهان و آن نور جبین ** کرده چشم انبیا را دوربین
  • O gizli suretle o alındaki nur, peygamberlerin gözlerini uzakları görür bir hale getirmiştir.
  • نور آن رخسار برهاند ز نار ** هین مشو قانع به نور مستعار
  • O yüzün nuru, insanı ateşten kurtarır... kendine gel de iğreti nura kâni olma.
  • چشم را این نور حالی‌بین کند ** جسم و عقل و روح را گرگین کند
  • Bu nur, insana ancak içinde bulunduğu zamanı gösterir; bedeni aklı ve ruhu uyuz eder.
  • صورتش نورست و در تحقیق نار ** گر ضیا خواهی دو دست از وی بدار 3225
  • Görünüşü nurdur ama hakikatte ateştir. Eğer ışık istiyorsan iki elini de bu nurdan çek!
  • دم به دم در رو فتد هر جا رود ** دیده و جانی که حالی‌بین بود
  • Ancak içinde bulunduğu zamanı ve hali gören göz ve can, nereye giderse gitsin an be an yüzüstü düşer.
  • دور بیند دوربین بی‌هنر ** هم‌چنانک دور دیدن خواب در
  • Bu çeşit insanlar içinde uzağı gören olsa bile hünersizdir... görür ama uykuda uzağı nasıl görürse öyle görür.
  • خفته باشی بر لب جو خشک‌لب ** می‌دوی سوی سراب اندر طلب
  • Dere kıyısında dudakların kupkuru... yatar uyursun; su aramak içinde seraba doğru koşup gidersin!
  • دور می‌بینی سراب و می‌دوی ** عاشق آن بینش خود می‌شوی
  • Uzaklarda serabı görür ona koşar... görüşüne âşık olur,
  • می‌زنی در خواب با یاران تو لاف ** که منم بینادل و پرده‌شکاف 3230
  • Uykuda arkadaşlarına gönlü gözü açık olan benim, perdeleri deler, her şeyi görürüm ben...
  • نک بدان سو آب دیدم هین شتاب ** تا رویم آنجا و آن باشد سراب
  • İşte bak, şimdi de o tarafta su gördüm... hadi, koşalım, oraya varalım diye atar tutarsın... halbuki o gördüğün seraptır senin.
  • هر قدم زین آب تازی دورتر ** دو دوان سوی سراب با غرر
  • Her adımda bu güzelim sudan biraz daha uzaklaşırsın... koşa, koşa seni aldatan o seraba gûya yaklaşır, fakat hakiki sudan uzak düşersin.
  • عین آن عزمت حجاب این شده ** که به تو پیوسته است و آمده
  • Azmin, bu sana gelmiş, akmış ulaşmış olan hakiki suya tam bir perde!
  • بس کسا عزمی به جایی می‌کند ** از مقامی کان غرض در وی بود
  • Nice kişiler vardır ki ulaşmak istedikleri yerden hareket eder oraya varmak için yola düşerler.