-
سخت میآید فراق این ممر ** پس فراق آن مقر دان سختتر 3210
- Bu geçitten ayrılmak müşküldür, o duraktan ayrılmaksa bil ki daha müşkül!
-
چون فراق نقش سخت آید ترا ** تا چه سخت آید ز نقاشش جدا
- Nakıştan ayrılmak bile sana güç geliyor... nakkaşından ayrılmak ne kadar güç gelir ya!
-
ای که صبرت نیست از دنیای دون ** چونت صبرست از خدا ای دوست چون
- Ey aşağılık dünya ayrılığına sabretmeyen dost, Tanrı ayrılığına nasıl sabredeceksin?
-
چونک صبرت نیست زین آب سیاه ** چون صبوری داری از چشمهی اله
- Bu kara sudan ayrılamıyorsun da Tanrı kaynağından ayrılmaya nasıl katlanıyorsun ya?
-
چونک بی این شرب کم داری سکون ** چون ز ابراری جدا وز یشربون
- Bu kara suyu içmedikçe pek dinlenemiyor, esenleşemiyorsun... iyi kişilerden ve onların içtikleri kaynak suyundan ayrılınca halin ne olur?
-
گر ببینی یک نفس حسن ودود ** اندر آتش افکنی جان و وجود 3215
- Bir nefescik Tanrı güzelliğini görsen canın da ateşlere düşer, vücudun da!
-
جیفه بینی بعد از آن این شرب را ** چون ببینی کر و فر قرب را
- Ondan sonra bu suyu cife görürsün... Tanrı yakınlığının debdebesini gördün mü,
-
همچو شهزاده رسی در یار خویش ** پس برون آری ز پا تو خار خویش
- Şehzade gibi sevgiline kavuşursun... ayağındaki dikeni çıkarırsın!
-
جهد کن در بیخودی خود را بیاب ** زودتر والله اعلم بالصواب
- Kendinden geçmeye çalış da hemencecik kendini bul... doğrusunu Tanrı daha iyi bilir.
-
هر زمانی هین مشو با خویش جفت ** هر زمان چون خر در آب و گل میفت
- Aklını başına devşir; her zaman kendinle eş olma... her an eşek gibi balçığa düşme.
-
از قصور چشم باشد آن عثار ** که نبیند شیب و بالا کور وار 3220
- Bu sürçme, gözünün iyi görmeyişindendir... kör gibi inişi yokuşu göremiyorsun.
-
بوی پیراهان یوسف کن سند ** زانک بویش چشم روشن میکند
- Yusuf’un gömleğinin kokusunu kendine senet yap... çünkü onun kokusu gözleri aydın eder!
-
صورت پنهان و آن نور جبین ** کرده چشم انبیا را دوربین
- O gizli suretle o alındaki nur, peygamberlerin gözlerini uzakları görür bir hale getirmiştir.
-
نور آن رخسار برهاند ز نار ** هین مشو قانع به نور مستعار
- O yüzün nuru, insanı ateşten kurtarır... kendine gel de iğreti nura kâni olma.
-
چشم را این نور حالیبین کند ** جسم و عقل و روح را گرگین کند
- Bu nur, insana ancak içinde bulunduğu zamanı gösterir; bedeni aklı ve ruhu uyuz eder.
-
صورتش نورست و در تحقیق نار ** گر ضیا خواهی دو دست از وی بدار 3225
- Görünüşü nurdur ama hakikatte ateştir. Eğer ışık istiyorsan iki elini de bu nurdan çek!
-
دم به دم در رو فتد هر جا رود ** دیده و جانی که حالیبین بود
- Ancak içinde bulunduğu zamanı ve hali gören göz ve can, nereye giderse gitsin an be an yüzüstü düşer.
-
دور بیند دوربین بیهنر ** همچنانک دور دیدن خواب در
- Bu çeşit insanlar içinde uzağı gören olsa bile hünersizdir... görür ama uykuda uzağı nasıl görürse öyle görür.
-
خفته باشی بر لب جو خشکلب ** میدوی سوی سراب اندر طلب
- Dere kıyısında dudakların kupkuru... yatar uyursun; su aramak içinde seraba doğru koşup gidersin!
-
دور میبینی سراب و میدوی ** عاشق آن بینش خود میشوی
- Uzaklarda serabı görür ona koşar... görüşüne âşık olur,
-
میزنی در خواب با یاران تو لاف ** که منم بینادل و پردهشکاف 3230
- Uykuda arkadaşlarına gönlü gözü açık olan benim, perdeleri deler, her şeyi görürüm ben...
-
نک بدان سو آب دیدم هین شتاب ** تا رویم آنجا و آن باشد سراب
- İşte bak, şimdi de o tarafta su gördüm... hadi, koşalım, oraya varalım diye atar tutarsın... halbuki o gördüğün seraptır senin.
-
هر قدم زین آب تازی دورتر ** دو دوان سوی سراب با غرر
- Her adımda bu güzelim sudan biraz daha uzaklaşırsın... koşa, koşa seni aldatan o seraba gûya yaklaşır, fakat hakiki sudan uzak düşersin.
-
عین آن عزمت حجاب این شده ** که به تو پیوسته است و آمده
- Azmin, bu sana gelmiş, akmış ulaşmış olan hakiki suya tam bir perde!
-
بس کسا عزمی به جایی میکند ** از مقامی کان غرض در وی بود
- Nice kişiler vardır ki ulaşmak istedikleri yerden hareket eder oraya varmak için yola düşerler.