-
این خرد از گور و خاکی نگذرد ** وین قدم عرصهی عجایب نسپرد
- Bu akıl, mezardan, topraktan ileriye geçemez... bu ayak, şaşılacak şeylerin bulunduğu sahaya gidemez.
-
زین قدم وین عقل رو بیزار شو ** چشم غیبی جوی و برخوردار شو
- Bu ayaktan, bu akıldan bez, yürü... kendine gaybı görür bir göz ara da berhudar ol.
-
همچو موسی نور کی یابد ز جیب ** سخرهی استاد و شاگردان کتاب
- Üstada bağlanan kitap şakirdi olan kişi, Musa gibi yeninden, yakasından parlayacak nuru nereden bulacak?
-
زین نظر وین عقل ناید جز دوار ** پس نظر بگذار و بگزین انتظار 3315
- Bu bakış, bu akıl, adama ancak baş dönmesi verir... bırak görüşü artık da bekle bakalım!
-
از سخنگویی مجویید ارتفاع ** منتظر را به ز گفتن استماع
- Söz söylemeden yücelik aramayın... bekleyen kişiye dinlemek söylemekten yeğdir.
-
منصب تعلیم نوع شهوتست ** هر خیال شهوتی در ره بتست
- Belletme mevkii de bir nevi şehvettir ve her çeşit şehvet, yolda puttur.
-
گر بفضلش پی ببردی هر فضول ** کی فرستادی خدا چندین رسول
- Her fuzuli kişi, Tanrının fazlına, ihsanına erişebilseydi Tanrı, bunca peygamber yollar mıydı?
-
عقل جزوی همچو برقست و درخش ** در درخشی کی توان شد سوی وخش
- Cüz-i akıl, şimşek ve aydınlık gibidir... şimşeğin verdiği aydınlıkla vahye erişebilir misin hiç?
-
نیست نور برق بهر رهبری ** بلک امریست ابر را که میگری 3320
- Şimşeğin ışığı yol göstermeye yaramaz... o ağla diye buluta bir emirdir!
-
برق عقل ما برای گریه است ** تا بگرید نیستی در شوق هست
- Bizim akıl şimşeğimiz de ağlamak içindir... yokluğun, varlık iştiyaki ile ağlamasına yarar.
-
عقل کودک گفت بر کتاب تن ** لیک نتواند به خود آموختن
- Çocuğun aklı, yazı yazanların etrafında dön dolaş der ama insan, kendi kendine bir şey belleyemez.
-
عقل رنجور آردش سوی طبیب ** لیک نبود در دوا عقلش مصیب
- Hastanın aklı hastayı doktora çeker, götürür ama kendisi, derdine derman olamaz!
-
نک شیاطین سوی گردون میشدند ** گوش بر اسرار بالا میزدند
- İşte bak... şeytanlar gökyüzüne çıkmak ister, kulaklarını yukarı âlemdeki surlara dikerler.
-
میربودند اندکی زان رازها ** تا شهب میراندشان زود از سما 3325
- O sırlardan az bir miktarını çalarken hemen gökten şahaplar gelir, onları sürer.
-
که روید آنجا رسولی آمدست ** هر چه میخواهید زو آید به دست
- Gidin de onlara; gidin... yeryüzüne peygamber gelmiştir; ne istiyorsanız ondan isteyin, ondan elde edin.
-
گر همیجویید در بیبها ** ادخلوا الابیات من ابوابها
- Değer biçilmez inciler istiyorsanız “Evlere kapılarından girin!”
-
میزن آن حلقهی در و بر باب بیست ** از سوی بام فلکتان راه نیست
- Kapı halkasını dövün, kapıda durun... gökyüzü damından sizlere yol yok!
-
نیست حاجتتان بدین راه دراز ** خاکیی را دادهایم اسرار راز
- İhtiyacınızı bu uzun yoldan gideremezsiniz... biz, sırların sırlarını topraktan yaratılan kulumuza verdik.
-
پیش او آیید اگر خاین نیید ** نیشکر گردید ازو گرچه نیید 3330
- Hain değilseniz onun huzuruna gelin... boş kamışsanız bile onun himmetiyle şeker kamışı olun!
-
سبزه رویاند ز خاکت آن دلیل ** نیست کم از سم اسپ جبرئیل
- O kılavuz, senin toprağından yeşillikler bitirir... bu, Cebrail’in atının nalından uzak bir iş değil!
-
سبزه گردی تازه گردی در نوی ** گر توخاک اسپ جبریلی شوی
- Bir Cebrail’in atının ayağına toprak olursan yeşillik kesilir, yenilenir tazelenirsin!
-
سبزهی جانبخش که آن را سامری ** کرد در گوساله تا شد گوهری
- Samiri, buzağı hamuruna canlar bağışlayan yeşilliği koydu da o yeşillik, altından yapılan o buzağıda bir inci haline geldi, buzağı adeta canlandı!
-
جان گرفت و بانگ زد زان سبزه او ** آنچنان بانگی که شد فتنهی عدو
- Canlandı da içindeki o yeşillik öyle bir ses verdi ki düşmanlara bir sınama oldu!
-
گر امین آیید سوی اهل راز ** وا رهید از سر کله مانند باز 3335
- Sır ehline emin olarak gelirseniz doğan gibi başınıza geçirilen külâhtan kurtulursunuz.
-
سر کلاه چشمبند گوشبند ** که ازو بازست مسکین و نژند
- Doğanı miskin ve çaresiz bir hâle getiren ve gözünü, kulağını örten üsküf,