-
اندر آید لیک چون افسانهها ** پوست بنماید نه مغز دانهها
- Duyarsın, duyarsın ama sana masal gibi gelir... dışyüzünü duyarsın, iç yüzünü değil!
-
در سر و رو در کشیده چادری ** رو نهان کرده ز چشمت دلبری
- Bir güzel, başına, yüzüne çarşafını örtmüş, senden yüzünü gizlemiş!
-
شاهنامه یا کلیله پیش تو ** همچنان باشد که قرآن از عتو
- İnadından Kuran, sana nasıl gelirse Şehname yahut Kilile ve Demine de öyle gelir!
-
فرق آنگه باشد از حق و مجاز ** که کند کحل عنایت چشم باز
- İnayet sürmesi gözünü aydınlatır, açarsa doğrucuyla mecazı o vakit ayırt eder, anlarsın!
-
ورنه پشک و مشک پیش اخشمی ** هر دو یکسانست چون نبود شمی 3465
- Yoksa koku almayan adama mis de bir, fışkı da... değil mi ki koku almıyor!
-
خویشتن مشغول کردن از ملال ** باشدش قصد از کلام ذوالجلال
- Ululuk ıssı Tanrının sözünü okumaktan maksat kendini usançtan, elemden kurtarmaktır.
-
کاتش وسواس را و غصه را ** زان سخن بنشاند و سازد دوا
- Çünkü vesvese ve gussa ateşi, bu sözle yatışır... bu söz, insanın derdine deva olur.
-
بهر این مقدار آتش شاندن ** آب پاک و بول یکسان شدن به فن
- Bu kadar bir ateşi söndürmede akılca duru ve temiz su da birdir, sidik de!
-
آتش وسواس را این بول و آب ** هر دو بنشانند همچون وقت خواب
- Vesvese ateşini, su da sidik de... her ikisi de uykunun, dert ve gussa ateşini söndürmesi gibi söndürür.
-
لیک گر واقف شوی زین آب پاک ** که کلام ایزدست و روحناک 3470
- Fakat Tanrının ruhlu sözü olan bu temiz suyun,
-
نیست گردد وسوسه کلی ز جان ** دل بیابد ره به سوی گلستان
- Candan bütün vesveseleri tamamı ile giderdiğini bilsen gönül, gül bahçesinin yolunu bulur, o bahçeye varır.
-
زانک در باغی و در جویی پرد ** هر که از سر صحف بویی برد
- Çünkü Tanrı kitaplarının sırrından bir koku alan, bağlarda, dere kıyılarında uçar durur.
-
یا تو پنداری که روی اولیا ** آنچنان که هست میبینیم ما
- Sen yoksa velilerin yüzünü de bizim gördüğümüz gibi midir sanırsın?
-
در تعجب مانده پیغامبر از آن ** چون نمیبینند رویم مومنان
- Peygamber bile müminler nasıl oluyor da benim yüzümü göremiyorlar diye hayrette kaldı.
-
چون نمیبینند نور روم خلق ** که سبق بردست بر خورشید شرق 3475
- Halk, nasıl oluyor da yüzümün nurunu görmüyorlar? Halbuki o nur, doğu güneşinin nurunu bile aştı...
-
ور همیبینند این حیرت چراست ** تا که وحی آمد که آن رو در خفاست
- Yok, görüp duruyorlarsa bu şaşırma nedir? diyordu. Nihayet o yüz, gizlilikler âlemindedir diye vahiy geldi.
-
سوی تو ماهست و سوی خلق ابر ** تا نبیند رایگان روی تو گبر
- Yüzünü kâfirler görmesin diye sence ay ama halka göre bulut.
-
سوی تو دانهست و سوی خلق دام ** تا ننوشد زین شراب خاص عام
- Bu şaraptan halk ve ileri gelenler içmesin diye sence tane ama halka göre tuzak!
-
گفت یزدان که تراهم ینظرون ** نقش حمامند هم لا یبصرون
- Tanrı, “Onlar sana bakarlar” fakat hamam duvarındaki resimlere benzerler... “Bakarlar da görmezler” dedi.
-
مینماید صورت ای صورتپرست ** که آن دو چشم مردهی او ناظرست 3480
- Ey resme tapan, resim de o iki sönük gözle sana bakar,öyle görünür.
-
پیش چشم نقش میآری ادب ** کو چرا پاسم نمیدارد عجب
- Onun huzurunda terbiyeni takınırsın... fakat onun hiç aldırış etmediğini görünce neden bana riayet etmiyor ki diye hayretlere düşersin.
-
از چه پس بیپاسخست این نقش نیک ** که نمیگوید سلامم را علیک
- Neden bu güzel resim, sorularına cevap vermiyor... neden verdiğim selâmı almıyor?
-
مینجنباند سر و سبلت ز جود ** پاس آنک کردمش من صد سجود
- Ben, ona yüzlerce secde ettiğim halde neden o, bir lûtfedip başını, sakalını oynatmıyor dersin?
-
حق اگر چه سر نجنباند برون ** پاس آن ذوقی دهد در اندرون
- Tanrı da dış âlemde görünmez, baş oynatmaz ama buna karşılık içine öyle bir zevk verir ki,
-
که دو صد جنبیدن سر ارزد آن ** سر چنین جنباند آخر عقل و جان 3485
- O zevk, iki yüz baş sallamaya değer... işte akıl ve can böyle baş sallar!