English    Türkçe    فارسی   

4
3567-3591

  • راست بینی گر بدی آسان و زب ** مصطفی کی خواستی آن را ز رب
  • Doğru görüş kolay ve bedava olsaydı Mustafa Allahdan bu görüşü diler miydi?
  • گفت بنما جزو جزو از فوق و پست ** آنچنان که پیش تو آن جزو هست
  • Dedi ki: "Yarabbi, yukarıda olsun, aşağıda olsun, her cüzü bana olduğu gibi göster!"
  • بعد از آن بر رو بر آن امرودبن ** که مبدل گشت و سبز از امر کن
  • Aşağıya indikten sonra yine o ağaca çık... çünkü artık o ağaç, "OL" emriyle değişmiş yeşermiştir.
  • چون درخت موسوی شد این درخت ** چون سوی موسی کشانیدی تو رخت 3570
  • Musa'nın ağacına dönmüştür bu ağaç! Pılını pırtını Musa'nın bulunduğu yere çekersen görürüsün ki,
  • آتش او را سبز و خرم می‌کند ** شاخ او انی انا الله می‌زند
  • Bu ağacı ateş yeşertir, neşeli bir hale kor... dalı, "Şüphe yok ben Allahyım der durur!"
  • زیر ظلش جمله حاجاتت روا ** این چنین باشد الهی کیمیا
  • Gölgesinde bütün hacetler reva olur... işte ilâhî kimya böyledir.
  • آن منی و هستیت باشد حلال ** که درو بینی صفات ذوالجلال
  • Artık o benlik, o varlık helâl olur sana... çünkü onda ululuk ıssı Allahnın sıfatlarını görürüsün!
  • شد درخت کژ مقوم حق‌نما ** اصله ثابت و فرعه فی‌السما
  • Eğri ağaç doğrulur, Allah'ı gösterir... "Kökü yerdedir dalları budakları gökte!"
  • باقی قصه‌ی موسی علیه‌السلام
  • که آمدش پیغام از وحی مهم ** که کژی بگذار اکنون فاستقم 3575
  • O ağaca, yani Hz. Musa’ya: “Eğriliği bırak, doğru ol!” diye, mühim bir vahiy gelmiştir. (T.M.)
  • این درخت تن عصای موسیست ** که امرش آمد که بیندازش ز دست
  • Bu beden ağacı, Musa’nın asası gibidir. Musa’ya, “Onu elinden at” diye, emir gelmiştir. (T.M.)
  • تا ببینی خیر او و شر او ** بعد از آن بر گیر او را ز امر هو
  • پیش از افکندن نبود او غیر چوب ** چون به امرش بر گرفتی گشت خوب
  • Hz. Musa, onu yere atmadan evvel asa, değnekten başka bir şey değildi. Fakat Hz. Musa, onu emr-i ilahî ile tekrar eline alınca, iyileşti. (T.M.)
  • اول او بد برگ‌افشان بره را ** گشت معجز آن گروه غره را
  • O asa, evvelce, koyunlara ağaçlardan yaprak çırpmak için kullanılırdı. Musa’nın elinde, Firavun’u ve tebaasını acze düşüren bir mucize oldu. (T.M.)
  • گشت حاکم بر سر فرعونیان ** آبشان خون کرد و کف بر سر زنان 3580
  • Firavun’a uyanların başına hakim kesildi, sularını kana tebdil etti. Ellerini başlarına vurmaya mecbur etti. (T.M.)
  • از مزارعشان برآمد قحط و مرگ ** از ملخهایی که می‌خوردند برگ
  • Ekinlerini çekirgeler yedikleri için, tarlalarının mahsulü, kıtlık ile ölüm oldu. (T.M.)
  • تا بر آمد بی‌خود از موسی دعا ** چون نظر افتادش اندر منتها
  • Nihayet, onların akıbetine nazar eden ve imana gelmeyeceklerini anlayan Hz. Musa’dan, bila ihtiyar bir dua sadır oldu. (T.M.)
  • کین همه اعجاز و کوشیدن چراست ** چون نخواهند این جماعت گشت راست
  • Bu cemaat doğrulmayacak olduktan sonra, bu kadar çalışmak ve mucizeler göstermek ne içindir? (T.M.)
  • امر آمد که اتباع نوح کن ** ترک پایان‌بینی مشروح کن
  • Allah’tan emir geldi ki: “Nuh Peygambere tabiî ol da, işin sonunu görmeyi bırak!” (T.M.)
  • زان تغافل کن چو داعی رهی ** امر بلغ هست نبود آن تهی 3585
  • İşin sonunu, görmezlikten ve bilmezlikten gel! “Allah’ın emirlerini tebliğ eyle!” emri vardır. O emir, boşuna değildir. (T.M.)
  • کمترین حکمت کزین الحاح تو ** جلوه گردد آن لجاج و آن عتو
  • Israrının bir hikmeti, onların inatlarının aşikâr olmasıdır. (T.M.)
  • تا که ره بنمودن و اضلال حق ** فاش گردد بر همه اهل و فرق
  • Böylece, hidayet ve dalaletin Hakk’tan olduğu, açıkça fark edilip herkesçe bilinir. (T.M.)
  • چونک مقصود از وجود اظهار بود ** بایدش از پند و اغوا آزمود
  • Çünkü varlıktan maksat, Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının zuhura gelmesidir. İnsanları, nasihatle ve azdırmakla imtihan gerek! (T.M.)
  • دیو الحاح غوایت می‌کند ** شیخ‌الحاح هدایت می‌کند
  • Şeytan azdırmaya uğraşır, şeyh ise, doğru yola getirmeye çalışır. (T.M.)
  • چون پیاپی گشت آن امر شجون ** نیل می‌آمد سراسر جمله خون 3590
  • Musibetler üst üste gelip, hüzün ve keder verdi. Nil nehri de, Kıptiler için tamamıyla kandan ibaret oldu. (T.M.)
  • تا بنفس خویش فرعون آمدش ** لابه می‌کردش دو تا گشته قدش
  • Nihayet, Firavun, bizzat Musa Aleyhisselamın huzurunda eğilip yalvardı. (T.M.)